7

1.3K 50 16
                                    

"Barış, ne bu hâlin!" diyerek hızlıca kapıdan içeriye doğru adımlarımı sıklaştırdım. Kerem beni aradığında hemen evden çıkmıştım...

"Kim o yaahhuu pfff, abim bi durun bee!" sırılsıklam sarhoş bir adet Barış!
"Barış, benim ben Melis, ne bu hâl ya!" Barış uzandığı koltuktan doğrulmaya çalıştı ancak sarhoşluğunun etkisiyle geri koltuğa devrildi. Gözlerini kısa bir süre için kapattı, açtığında ise bana baktı, baktı.

"Neden geldin Melis? beni bu hâle sen getirdin." dedi. Şok olmuş gözlerle Barış'a bakmaya devam ettim...
"Ne?" diyebildim sadece, Barış gerçekten çok kötüydü. Gözlerinden anlamak için üstün zekâya sahip olmaya gerek yoktu. Barış yattığı yerden bu sefer doğrulabildi, sanki söyleyeceklerinin acısı ayağa dikmişti onu. Sanki yüreğinin acısı gözlerine vurmuştu, kıpkırmızıydı gözleri.

O ise doğrulduktan sonra bir şey söylemek ister gibi işaret parmağını bana doğrulttu, sonra vazgeçti. Tekrar konuşmaya başladığında; elini göğsüne bastırarak
" Beni diyorum, sen mahvettin. Sen harcadın Melis..." sarhoşluğundan dolan gözlerine baktım, ışıkları sönmüştü adeta...

Mutfakta oyalanan Kerem'in tıkırtıları anında kesilmişti. Normal zaman olsa buna gülebilirdim ama şuan dokunsan ağlayacaktım.
"Ne diyorsun Barış? Ne yaptım ben sana!" dedim yalvarır gibi. Çantamı ise yere bir yere bırakmıştım, ellerim ve kollarım benden bağımsız hareket ediyorlardı.

"Sen, beni sensiz bıraktın."

sessizlik...
"Ben seni her şeyimden çok sevmişken, sen beni sensiz bıraktın. Çok istedim bir kere olsun koklayayım, sarılayım geçti diyeyim... Seni sarıp sarmalayayım, bir daha kimse kıramasın seni. Seni kıranın ben de ağzını burnunu kırayım. Ama olmadı Melis. Bi hata yaptım, ben seni kırdım.

Sen benden gittin, ben eksik kaldım..." cümlesini tamamlarken ellerini çaresizce kıvırcık saçlarının arasına saldırdı, elleriyle kafasını tutarak yere izlerken bir yandan konuşmasını sürdürdü;

"Ben kahroluyorum, O pislikle el elesin... kol kolasın... Mahvoluyorum eriyip gidiyorum gözünün önünde ve sen beni görmüyorsun, beni itiyorsun onu alıyorsun hayatına!" dedi. Artık gözlerinden yaşlar akıyordu...

Kendimden daha önce hiç bu kadar nefret ettiğimi bilmiyorum, Koskoca bir adamı ağlatmıştım. Üstelik sarhoş etmiştim. Sarhoşluk masumluk demekti; saflık demekti. Bir insana karşı hissettiklerini 'korku' kavramını unutarak söyleyebilmek demekti, ve Barış şu hâliyle annesine sığınmak isteyen bir erkek çocuğuna benziyordu. Onu ağlatmıştım, kırmıştım. Belki istemeyerek... ama çok pişmandım.

"Barış be-" Barış elini ağzıma doğru götürerek susturdu beni.

"Cık, cık cık... Şimdi ben konuşacağım ve sen dinleyeceksin."  demesiyle sehpada duran bir bardak suyu kafasına dikti.
"Gururumu ayaklar altına alarak söylüyorum, eğer istediğin buysa; ben sana aşığım. Sırılsıklam aşığım Melis! kahroluyorum. Ben, ben senin o pislikten uzak durmanı sağlamaya çalıştım bir şeyleri düzeltmeye çalıştım ama yine yapamadım! hayatım boyunca hep böyle oldu. Hep sorun bendeymiş gibi davrandılar, hep istenmeyendim. Sen de benim için aynı şeyi düşündün ve ben kahroldum! Anlayabiliyor musun? bir dağ yıktın sen."

"Barış ben seni incitmedim! Ben seni hiçbir zaman kırmak istemedim," artık ağlayan sadece Barış değildi.

"Belki ben sana aşık değildim ama çok sevdim seni! beni korumak istediğinin farkındaydım ama nolur anla beni bazı şeyleri yapmaya mecbur kaldım. Ben, senin yaptıklarının altında bu kadar temiz bir niyet yattığını bilmiyordum... İnan bana çok pişmanım. Ve bende gururumu ayaklar altına alarak söylüyorum ki; seni kırdığım her dakika ve her saniye için özür dilerim... Ne olur ağlama! dayanamıyorum, nefret ediyorum kendimden... seni bu hâle getirdiğim için..."

bilmiş  , barış alper yılmaz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin