delirmek bu olsa gerek

439 64 94
                                    

Uyandığım en kötü sabahlardan biriydi. Gözlerimi araladığım anda aklıma dolan tonlarca şey daha günün ilk dakikalarından başımı ağrıtmıştı. Dün korkunç bir gündü. Benim için her anlamda yorucuydu. Fiziksel acı hafiflemiş olsa da bedenim yorgundu. Zihnimse tam bir karmaşaydı. Nasıl o kadar dalgın olabilirdim? Nasıl patika yolunu şaşırabilirdim? Nasıl olur da o piçlerden dayak yerdim? Pekâlâ hiçbir zaman güçlü ya da yapılı biri olmamıştım ama karşımdakine hasar veremediğim tek bir kavgam bile olmamıştı. Rezildi halim, karşılarındaki o kıvranışım utanılacak bir şeydi. Resmen benimle alay etmişlerdi. Hele sonrası; ellerimdeki acıdan çok daha beterdi o yalnızlık, o kimsesizlik hissi.

Koşa koşa Taehyun'a gidişime ne demeliydi peki? Onun bu olayla hiç alakası yoktu. Aslında benim bile alakam yoktu, böyle bir şey yaşayacağımı tahmin bile edemezdim ama asıl garip olan böyle bir durumda Taehyun'dan yardım istememdi. Neden? Neden ona güvenmiştim? Üstelik o nasıl güvenimi boşa çıkarmamıştı? Beni sarıp sarmalaması, ben sakinleşene dek tek bir soru sormaması neydi öyle? Parmaklarımı öpüşü, beni koruyacağını söylemesi...

Nasıl bir drama yaşamıştık dün akşam?

Eve gelişim fenaydı, Hana teyze adeta deliye dönmüştü. Taehyun onu daha fazla korkutmamak için basit bir kavga olduğunu ve iyi olduğumu söylemişse de hiç rahatlamamıştı. Taehyun'un da ondan farkı yoktu. Beni odama götürürken sürekli konuşmak istiyor gibiydi ama uyumama izin vermiş ve sabah olana dek ağzını bile açmamıştı.

Şimdiyse sabahın erken saatleriydi ve sessizce mutfakta kendime mısır gevreği hazırlamaya çalışıyordum. Hana teyze kiliseye gitmesi gerektiğinden erkenden çıkmıştı. Taehyun ise...

Taehyun'u bilmiyordum açıkçası. Dünki tuhaf şeylerin üzerine onunla karşılaşmayı pek istemiyordum zaten. Hassas bir anım olduğundan kendim gibi davranmamıştım fakat şimdi sakin kafayla düşününce fena halde utanıyordum. Kendimi nasıl bir duruma sokmuştum ben? Jay ve Soobin de görmüştü beni o halde. Yerin dibine girmek istiyordum.

Mısır gevreğini kaseye döktükten sonra birkaç litrelik süt kutusuna uzandım. Ağırdı, gerçekten oldukça ağırdı. Kaldıramadım, parmaklarım çok acıdı. Birinden isteyecek şansım da yoktu. Ben de boş verip mısır gevreğini kuru kuru yemeye başladım. Hiç ama hiç zevkli değildi. Yine moralim bozulmuştu. Gevreğime süt ekleyemedim diye ağlayacaktım neredeyse ama o sırada Taehyun görüş açıma girdi. Merdivenleri ağır ağır inerken esniyordu. Saçları dağılmış, gözlerinin üzerine düşmüştü. Üzerindeki bol tişörtü eşofmanının üzerine yayılmıştı.

Merdiveni indikten sonra mutfağa, yanıma geldi. Tezgahın ucundaki kahve makinesinin başına geçerken "Günaydın." dedi.

"Günaydın." diyerek kafamı gevreğime çevirdim. Onun yüzüne bakabilecek gibi hissetmiyordum. Görmezden gelsem daha kolay olabilirdi. Bu yüzden gevreği öyle sert bir şekilde yemeye devam ettim. Makineyi ayarladıktan sonra tezgaha yaslandı ve bana döndü.

"Niye öyle yiyorsun?" diye sordu.

Omuzlarımı silktim, yemeğe devam ettim.

"Böyle seviyorum çünkü."

"Sert ve kuru mu?"

Başımı salladım ve ağzıma bir kaşık daha gevrek götürdüm. Çiğnemesi bile sinirimi bozmuştu ama sütü dökmesini isteyemeyecek gibi hissediyordum. Bu yüzden rol kesmeye devam etmeliydim. Fakat Taehyun buz dolabından büyük şişeyi çıkartıp yanıma geçti.

"Benden isteseydin ya." dedi sütü kaseye boşaltırken.

O an boğazıma bir yumru oturdu, yutkunamadım. Hiçbir şey söylememiştim oysa, ben söylemeden anlamıştı derdimi. Anlaşılmak böyle bir his miydi? Taehyun'un bu ilgisi nasıl olur da beni bu kadar güvende hissettirebilirdi? Yine utandım, bir çocuk gibi kızarıp bozardım. Kaşığı daldırıp gevrekle oynarken sessizce teşekkür ettim.

hana'nın yıldızı ╬ taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin