Bana ait olmayan, yumuşacık yatakta uzanırken tavanı izliyordum. Yeonjun'un kedisi ise kafamın üzerinden bir sağa bir sola atlıyordu. Bu yüzden tavanı izleyerek derin düşüncelere dalmam biraz zorlaşıyordu çünkü birkaç saniyede bir gözümün önünden siyah bir tüy yumağı geçiyordu.
Dün Yeonjun'un karşısında içli içli ağladıktan sonra ona evinde kalmama izin vermesi için kelimenin tam anlamıyla yalvarmıştım. Evet cidden bunu yapmıştım. Yeonjun ise şok olmuş ve neden bunu bu kadar büyüttüğümü sormuştu. Sonrasında da bir daha yanına gelmek istediğimde izin almama gerek olmadığını söyleyerek beni peşinden buraya getirmişti. Yeonjun'un büyük annesi inanılmaz tatlı bir kadındı. Beni çok sıcak bir şekilde karşılamış ve geldiğime çok sevinmişti. Meğer Yeonjun benden sık sık bahsediyormuş ona ve benimle tanışmayı çok istiyormuş. Eğer bunu bilseydim gerçekten daha önceden gelirdim onu görmeye.
Gece birlikte biraz sohbet etmiştik. Yeonjun sandığımdan da iyi bir arkadaştı. Belki anlatmak isterim diye bir an bile ilgisini üzerimden çekmemişti ama beni konuşmaya zorlamamıştı. Tüm bunlardan sonra bir de bana kendi odasını vermişti. Evleri oldukça küçüktü çünkü büyük annesi ve kedisi dışında başka kimse yoktu. Ona salonda yatabileceğimi söylesem de asla kabul etmemişti. Sonuç olarak geceyi onun yatağında geçirmiştim. Sabah da kedisi beni uyandırmak için gelmişti. Aslında şaşırmıştım çünkü gece benden çekinmişti.
Simsiyah tüyleri vardı ve ismi ironik bir şekilde Kurt'dü. Evet Kurt Cobain olan Kurt. Yeonjun'un ne kadar büyük bir Nirvana hayranı olduğunu anlamak çok da zor değildi. Çünkü odası rock grubu posterleriyle doluydu. Bu konuda müzik zevkimiz cidden çok benzerdi.
"Günaydın prenses." kucağımda gezinen kediyi okşadım. Tatlı mırıltılar çıkardı. Yatakta doğrulup Kurt ile birlikte kalktık. Uyumadan önce çıkarttığım kıyafetlerimi giyip odadan çıktım. Yeonjun ve büyük annesi mutfakta kahvaltı hazırlıyordu.
"Günaydın" dedim yanlarına gidip. İkisi birden bana döndü.
"Günaydın. Rahat uyuyabildin mi?"
"Ah evet çok teşekkür ederim. Çok iyi uyudum."
"Sevindim. Hadi geç otur yemek hazır."
"Yardım edeyim." dedim ama Yeonjun beni durdurdu. Zaten bütün iş bitmişti. Biraz daha erken kalkamadığım için utandım. Sonra beraber kahvaltı ettik. Yeonjun'un büyük annesi en az Yeonjun kadar neşeli bir kadındı. Onun bu yönünü kimden aldığı belliydi gerçekten de. Ara sıra atıştıkları ve inatlaştıkları bile olmuştu. Ben de sessizce onları izlemiştim. Yeonjun onun genç hali gibiydi.
Ben küçükken büyük annem ve büyük babam hayattaydı. Aslında ailemdeki herkesi severdim, haliyle onları da severdim. Fakat ailemde herkes işlerine ve soyadlarına o kadar takıntılıydı ki sanki hiçbirimiz yeterince özgür değildik. Bunun en büyük sebebi büyük babamdı. Hatta öyle abartmıştı ki sırf ailenin adını kirlettiğini düşündüğünden annemin cenazesine bile çağırmamıştı Hana teyze'yi. Bu yüzden ona karşı sevgi falan beslemiyordum. Zaten annemden sonra o da çok yaşamamıştı.
Yemek bittikten sonra Yeonjun ile beraber salonda oturup konuşurken bir anda kapı çaldı. Yeonjun kucağındaki kediyle uğraştığından
" Ben bakayım mı? diye sordum. Başını salladı, ben de kalkıp kapıya baktım. Asla tahmin edemeyeceğim kişilerle karşılaştım."Hyunjin? Sizin burda ne işiniz var?"
Riki arkadan el salladı "Selam."
"Dünden beri seni arıyoruz. Evine geldik ama yoktun. Burada kaldığını öğrendik." dedi Wooyoung.
Pekâlâ cidden sorumsuzca davranmıştım. Festivale birkaç gün kala depresyona girip kendimi bir yerlere kapatmam olacak iş değildi. Yeonjun beni çekip çıkartmasa bunun farkında bile olmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hana'nın yıldızı ╬ taegyu
Fanfictionsarı saçların en az bu aptal kasaba kadar sıkıcı 12.08.23