Stüdyodaki deri koltuğun üzerine yayılarak oturmuş grubun hevesli sohbetini dinliyordum. Bu gece kasaba dışında bir mekanda çalmaya gideceğimiz için çok heyecanlıydık. Festival birinciliğimizden sonra birçok yere çağırılmış olsak da parmaklarım tamamen iyileşene kadar gitmek istemediklerini söyledikleri için bu bunca zaman sonra alacağımız ilk sahneydi.
Parmaklarıma baktım: yaraların izleri hâlâ yerli yerindeydi. Tam olarak iyileşmemiş olsa da canım hiç acımıyordu artık. Üzerinden haftalar geçmişti, tonla ilaç sürmüş, ağrı kesiciler içmiştim. Taehyun ve Hana teyze, hatta Yeonjun bile defalarca kez bandajlarımı değiştirmişti. Şimdi tam anlamıyla iyiydim. Başıma gelen onca şeye rağmen ilk sahnemi en iyi şekilde atlatmıştım. Ellerime bakarken iç çektim. San denen piç ile başımdaki belalardan kurtulduktan sonra mutlaka hesaplaşacaktım.
"Daldın yine Beomgyu."
Kafamı kaldırdım, Riki'ydi bu.
"Sahneyi düşünüyorum da heyecanlandım biraz."
"Yakında alışırsın. Sürekli böyle küçük küçük sahne alacağız." dedi Wooyoung.
"Açlıktan ölmeyiz değil mi?"
Cevaplayan bu sefer Hyunjin oldu:
"Sık sık sahne alırsak gelirimiz gittikçe artar. Şimdilik popüler olmaya bakalım."
Bir süre daha orada oturmaya devam ettik. Yeterince çalmıştık, birkaç saattir çalışıyorduk. Yorulmuştuk ve dağılmak üzereydik ki tanıdık bir ses içeriye doğru seslendi.
"Beomgyu."
Taehyun'un yumuşak sesini duyar duymaz kafamı kaldırıp kapıya döndüm. Aralık kapıdan başını uzatmıştı. İçeri gireceğini hiç sanmıyordum ki girmese daha iyi olurdu. Buraya en son geldiğinde Wooyoung'u yumruklamıştı ne de olsa. Hızlıca yerimden kalkıp yanına gittim. Ne diye bir anda böyle gülümsemeye başladım bilmiyorum ama onu gördüğüme gerçekten sevinmiştim.
"Taehyun?" dedim sorar gibi.
"Seni biraz çalabilir miyim?"
Kafamı diğerlerine çevirdim, hepsi bize bakıyordu. Nasıl olsa prova yapmıştık. Yakında da dağılacaktık. Sorun olmazdı yani.
"Geliyorum birazdan." dedim. Taehyun başını sallayıp kapıdan uzaklaşırken ben de içeriye döndüm. Halleri bir tuhaftı. Yani Taehyun ile aralarının iyi olmadığını göz önünde bulundurursak tabii normaldi bu tavırları.
"Çıkıyorum ben. Sorun olmaz değil mi?"
Başlarını iki yana sallayıp gitmemi onayladılar. Ben de kısaca vedalaşıp koşarak Taehyun'un yanına gittim. Az ilerde ağaca yaslanmış bekliyordu. Ben yanına gelince toparlanıp sırtını yaslandığı yerden ayırdı.
"Bir şeyler içmeye gidelim mi?" dedi.
"Olur."
Kasaba gerçekten biraz sıkıcıydı evet ama az da olsa takılabileceğimiz yerler vardı. Bu sıcaklarda çoğunlukla dondurmacıda oluyorduk. Ancak buralara hep grupça gidiyor, uzun saatler boyunca oturuyorduk. Gidebileceğimiz yerler sınırlı olduğundan ve kasaba küçük olduğundan mutlaka tanıdık birileri ile birliktr olmak zorunda kalıyorduk. İlk kez Taehyun ile baş başa bir yere gidiyor olduğum için biraz heyecanlanmıştım.
Her zaman gittiğimiz dondurmacıda şansımıza çocuğu dondurma yerken kendisi de dergi karıştıran bir anne ve oğlu dışında kimse yoktu. Köşedeki bir masaya geçtik. İkimiz de limonata aldık. Burası mükemmel ev yapımı limonatalar satıyordu ve bayılıyordum.
İçeceklerimizi bırakan garson kız gittikten sonra modunun düşük olduğu kolaylıkla görülebilen Taehyun'a baktım. Keyifsizdi, normalde olduğundan çok daha sessizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hana'nın yıldızı ╬ taegyu
Fanfictionsarı saçların en az bu aptal kasaba kadar sıkıcı 12.08.23