- cocuklari pistten alalim cunku 🔥 bi bolum-
Yatakta otururken açık pencereden esen rüzgar mıydı beni titreten yoksa peşimden sürükleyip getirdiğim, soru işaretlerine cevap bekleyerek karşımda duran Taehyun muydu? Perdeler uçuşuyor, Hana teyzeyi uyandırmadan sessizce girdiğimiz odanın içinde ölümcül bir sessizlik hüküm sürüyordu. İkimiz de sessizce nefes alıyorduk.Konuşayım diye, kendimi açıklayayım diye sabırla bekliyordu.
Kafamı kaldırıp ona baktım. Parıl parıl parlayan gözlerinde merak mı var yoksa endişe mi var emin olamadım. Eminim o da benim gibi gergindi. Belki de bana çok öfkeliydi. Ondan bunca zaman kaçtığım için kin dolu da olabilirdi. Kalbini defalarca kırmıştım, belki kırıkları kanatmıştı her yerini. Belki yaralarını sarmam için umutluydu. Ne hissettiğini bilmiyordum, tahmin de etmeyecektim. Daha fazla susup beklemenin bir manası yoktu. O da bir şeyler duymak istiyordu çünkü.
Titrek bir nefes aldım, tüm sessizliği bozacak kadar yüksek sesliydi.
"Özür dilerim." dedim. Saymakla bitmeyecek kadar şey içindi özrüm. İçten bir özrü hak ediyordu.
"Her şey için çok üzgünüm. Çocuk gibi davrandığım için, sana yalanlar söylediğim için, senden kaçtığım için... Özür dileyecek o kadar çok şey yaptım ki nereden başlayacağımı bile bilmiyorum."
Nefeslerim hemen hızlandı, kalbim küt küt çarpmaya başladı. O kadar gerilmiştim ki başlar başlamaz dilimin kuruduğunu hissettim. Üst üste birkaç kez yutkundum.
"Doğru düzgün konuşmadığımız bunca gün boyunca senden başka hiçbir şey düşünemedim. Senden özür dilemek istedim. Seni ne kadar sevdiğimi ve seni ne kadar özlediğimi söylemek istedim ama yapamadım. Seni kaybettiğimi kabullenemedim. Delice bir kıskançlık hissetmeye başladım. O kadar korktum ki artık dayanamadım. Çok yoruldum Taehyun. İkimize de acı çektirmek istemiyorum artık. Senden kaçacak gücüm kalmadı."
Taehyun'un ruhu çekilmiş gibiydi. O da benim kadar yorgundu. İfadesiz yüzü ile beni izlerken gözleri hüzünlü bakıyordu. Bana çok kırılmış olmalıydı. Uzanıp sarılmaktan korkacağım kadar kırılgan görünüyordu. Yine de ağzımdan çıkacak her lafı ilgi ile bekliyordu.
"Çok korkuyorum." dedim titrek bir şekilde. Ellerimi yüzüme kapattım. Rezil hissediyordum.
"Neyden korkuyorsun?" dedi. Fısıldayan sesi boğuk ve kalındı. O bana sorana dek, onun güzel sesini duyana dek bastırdığım duygularım sanki birer gözyaşına dönüşüp gözlerime akın etti. Bir nefeste doldu gözlerim.
"Hissettiklerimden korkuyorum. Peşimi hiç bırakmayan duygulardan korkuyorum. Kaçamıyorum, gücüm kalmadı. Yalan da söylesem aynı şeyleri hissediyorum. Sana seni sevmediğimi söylersem sevmem sanmıştım. Bunca gün yüzün bir an bile gözlerimin önünden gitmedi. Neden işe yaramadı? Neden seni kendimden uzaklaştırmayı başarmışken içim hiç rahat etmedi?"
"Seni korkutan ne hâlâ anlamıyorum." dedi soruyu yineleyerek.
Cevap basitti: annem. Peki ya o bunu nasıl anlayacaktı? Ona nasıl anlatacaktım hissettiklerimi? En baştan başlamalıydım. Endişeli bir şekilde baktım yüzüne. İç çekip elimi tuttu.
"Anlamak için elimden geleni yapıyorum Beomgyu."
Gerçekten de bana bunu hissettiriyordu o an. Anlaşılmamaktan korkmama gerek yoktu. O beni anlayacaktı. Kafamdaki korkuları bir köşeye itip düşündüm. Nereden başlamalıydım?
"Annem... Annem harika bir kadındı. O benim bu dünyada en çok sevdiğim insandı. Onun için her şeyi yapabilirdim. Annemin de beni o kadar çok sevmesi için her şeyden vazgeçebilirdim. Çocuk sahibi olmak istememişti. Babamla kavga ettiğinde hep söylerdi bunu. Beni istememişti. Onun için bir yüktüm ben. Bunu bilerek büyümek çok korkunçtu. Çok sevdiğin birine zorluk çıkarttığını bilmek berbat bir duyguydu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hana'nın yıldızı ╬ taegyu
Fanficsarı saçların en az bu aptal kasaba kadar sıkıcı 12.08.23