tanrının evi ve serseriler

505 72 146
                                    

TW: şiddet ( çok azcık)

-5000 kelimeye 5000 yorum yakışır kpss -

Çocukluğumun en kötü dönemlerinden biri kesinlikle ruhban okulunda geçen birkaç yılımdı. Liseye geçmeden önce, Hana teyze gittikten sonra yatılı bir ruhban okuluna yazdırılmıştım. Bu dönem yaklaşık olarak benim Hana teyzeden sonra içime kapanmam, annemle babamın evliliklerinin sallantıya uğraması ve babamın işlerinin kötüye gitmesi ile aynı zamana denk geliyordu. Sanırım bu yoğun işlerin içinde ve karmaşanın arasında benimle daha fazla uğraşacak halleri ve tahammülleri kalmamıştı ki çözümü beni evden uzaklaştırmakta buldular. Yatılı okula gitmeden önce yalnızca sessiz ve yalnız bir çocuk olsam da bu okul benim saldırgan kişiliğimi ortaya çıkartan temel faktör olmuştu.

Daha gittiğim ilk günden oradan nefret edeceğimi anlamış ve birkaç hafta boyunca anneme beni geri alması için yalvarmıştım. Ancak annem dinimi iyi öğrenmem gerektiğini bahane ederek beni kesin bir dille defalarca reddetmişti. Ben de sonunda susmak ve kaderime boyun eğmek zorunda kalmıştım. Okul birkaç bölümden oluşuyordu. Şehirden uzak, dağ başında ve ormanlık bir konumdaydı. Eski bir kilisenin etrafına inşa edilmiş bir araziydi. Merkezdeki kilise pazar ayinlerini gerçekleştirdiğimiz ve mutlaka her gece dua etmeye götürüldüğünüz yerdi. Onun çevresinde diğer dersleri gördüğümüz dersliklerimiz vardı. Bu derslikler kızlar ve erkekler için ayrıydı. Kaldığımız yatakhaneler de birbirine oldukca uzaktı ve biz erkeklerin kızların yanına yaklaşması bile kesinlikle yasaktı. Bir keresinde yalnızca bahçede oturan sevimli bir kızla arkadaş olmaya çalıştığım için maruz kaldığım azarı asla unutamıyorum. Ne delilik ama...

Eğitimimizden sorumlu rahip ve rahibelerin kendilerine özel ayrı bir yatakhaneleri vardı. Zaten okuldan çıkmaya izni olan yalnızca onlardı.

Yalnızca haftasonları ailelerimizle görüşmeye iznimiz vardı ancak orada kaldığım üç yıl boyunca ne annem ne de babam bir kez beni görmeye gelmemişti. Onlara çoğu kez mektup yazmak istemişsem de yazmamıştım. Ne de olsa en son mektup yazdığımda olanlar belliydi.

Okulun amacı belliydi; matematik, fen gibi derslerin yanı sıra bizleri sıkı birer hristiyan olarak yetiştirmek ve mümkün olduğunca dünyevi zevklerden arındırmak. Bu yüzden kurallar çok katıydı. Yemek yiyeceğimiz, uyuyacağımız, yeni ahitten bölümler okuyacağımız, ilahi söyleyeceğimiz zamanlar belliydi. Eğer bu kuralların tümüne uyarsanız yönetimle iyi geçinirdiniz. Ancak işler benim için iyi gitmedi çünkü ne ben bu saçma sapan yaşam tarzına alışabilirdim ne de onlar benim gibi ele avuca sığmaz bir çocukla uğraşabilirdi.

Okula ilk geldiğimde yaptığım tek şey sessizce oturmak, derslere girip çıkmak ve oda arkadaşlarımla az da olsa konuşmaktı. Ancak zaman içinde sürekli yeni ahit ile muhattap olmaktan ve durmaksızın bir şeyler ezberlemekten bıkmaya başladım. Oyun oynamak istiyordum. Annemi görmek, Hana teyze ile konuşmak istiyordum. Terapistimden de ayrı kalmıştım ve artık beni kimsenin anlamayacağına emindim. Dayanamıyordum bu yaşam tarzına,deliriyor gibi hissediyordum. Herkes korkunçtu, rahibelerin yüzündeki korkunç ifade ile baş edemiyordum. Yemekleri beğenmediğimde bana başka bir seçenek vermek yerine elimdeki nimetlere şükretmediğim için azar yemekten ve o gece aç uyumaktan nefret ediyordum. Hana teyze'nin  bana anlattığı merhametli ve kucak açan tanrı nereye kaybolmuştu merak ediyordum çünkü burada bana anlatılan tanrı yalnızca beni sonsuz cehenneminde yakmak için bekleyen ve yaptığım en ufak yaramazlıkta beni cezalandırmak isteyen korkunç bir canavardı.

Bu dayanılmaz ruh halim beni mahvetti. En sonunda sınıfta yine bir şeyler ezberlemeye çalışırken dayanamadım ve sıraya tekme attım.

"Yeter artık! Yeter! Ezberlemek istemiyorum!" diye bağırarak yere düşürdüğüm kutsal kitabı gören rahibin beni evire çevire nasıl dövdüğünü saniyesi saniyesine hatırlıyorum. Etlerime mor oturmuş, günlerce ağrısı geçmemişti. O şiddetli dayaktan sonra benim sakinleşip içime kapanacağımı sanmış olmalılar fakat her şey tam tersi olmuştu. İçimde onlara karşı biriken nefret gün geçtikçe artıyor, beni terk eden anneme olan kırgınlığım içimdeki öfkeyi fitilliyordu. Uyumsuzluğum ve baş kaldırmalarım durmaksızın devam etti. Neredeyse ceza almadığım bir hafta bile geçirmemeye başladım. Tuvaletleri temizliyor, akşam yemeğine katılamıyor, fazladan ilahi öğreniyor, sabah herkesten erken kalkıyor; türlü türlü cezaya göğüs geriyor fakat asla durmak bilmiyordum. Sorun çıkarmaya devam edersem elbet beni evime geri yollayacaklarını düşünüyordum.

hana'nın yıldızı ╬ taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin