8/Saklanmak

1K 75 31
                                    

Bu iki kelime benim ağzımdan çıkmıştı. Halbuki ağzım açıldığında tek istediğim teşekkür etmekti.

Elindeki sandviçi tezgaha bırakıp yanıma geldi ama konuşmasına izin vermedim. Şu an konuşmam gerekiyordu yoksa aynı çatının altındayken daha fazla dayanamazdım.

"Ferit bey ben çok özür dilerim. Bir babaya hakaret etmek benim haddime değildi. Hemde dört çocuk yetiştiren bir babaya. Şu an buradayım çünkü dediğiniz gibi bir evim yok. Bir kazanç kaynağım yok..." Gözümden art arda düşen yaşlara rağmen konuşabilmem iyi bir şeydi.

"Beni zorladığınız hayat, bu ev, bu aile hiçbirisi bana aitmiş gibi gelmiyor, hissedemiyorum. Yıllardır yoktunuz ve şimdi var olmanız benim için... Çok kafa karıştırıcı. Beni anlayın lütfen." Elimle yanağımdaki yaşı silip gözlerine baktım ama o kollarını bana sardı ve bana sarıldı.

Bir süre öyle kaldık. Benim ellerim aşağıda sallanırken onun bir eli saçlarım da bir eli de omzumdaydı. Kollarını üstümden çekti.

"Asıl ben özür dilerim. Senin onurunu kırmak istemedim ama o an gözüme öyle bir perde çöktü ki senin için orada canımı bile verirdim. Sen benim oğlumsun, ve babalar yeri geldiğinde evladını korumak için canını bile verir." Hayır, dedim içimden. Her baba değil.

"Şimdi," dedi tezgaha bıraktığı sandviçi alıp bana getirirken "Sen bunu yedikten sonra ilacı iç ve gidip uyu. Kötü olursan yarın doktora gideriz." Kafamı salladım ve elindeki sandviçi alıp yemeye başladım. Ferit bey de elindeki diğer sandviçi yemeye başladı. Mutfağın ortasında öylece durmuş bir şekilde elimizdekileri yedik. Sanki hiç bir şey olmamış gibi.

Benden önce bitirdi sandviçini ve bana arkasını dönerek dolaptan bardak çıkartıp tezgahtaki sürahi ile bardağı doldurdu.

"Ben," dedim son lokmamı bitirdikten sonra "Ben yarın sizinle ve ailenizle her şeyi konuşmak istiyorum. Buraya geldim ama hikâyenin yarısını anlatmadığınızın farkındayım. Bana her şeyi anlatacaksınız." Ferit bey iç çekerek kafasını salladı ve mutfaktan çıktı. Bende ilacı içtikten sonra kaldığım odaya geri döndüm.

Yatakta ne kadar döndüm bilmiyorum ama bu süre hayli fazla olmuş olacak ki etraf aydınlanmaya başlamıştı. Derince bir nefes aldım ve yataktan çıkıp odadaki dolaba doğru ilerledim. Her şeyi düşündüklerini söylüyorlardı o zaman kıyafet de almışlardır.

Dolabın ağzını açtığımda düşündüklerimde yanılmadığımı anladım. İçinde bir sürü tişört, kazak, gömlek ve eşofman görmüştüm. Pantolonlar ise dolabın ayrı bir kısmındaydı.

Kafamı iki yana sallayıp bir tane kazak ve eşofman altı aldım. Ve dolabın ağzını kapattım. Kazağı giyerken biraz zorlansam da sonunda tamamen giyinmiştim.

Odadan çıkıp salona gittiğimde daha kimsenin uyanmadığını fark ettim. Saat erken olmalıydı.

"Günaydın." Yalçın'ın gür ama pürüzsüz sesi salonu doldurduğunda başımı salladım.

"Günaydın." Gelip karşımdaki koltuğa oturdu ve gözlerini üzerimde gezdirdi.

"Göz altların morarmış ve gözlerinin içi kızarık. Uyumadın mı?" Dikkatinden kaçmayan detaylar ile istemeden gerildim.

"Uyuyamadım."

"Neden?"

"Ağrım vardı." Oturduğu yerde dikleşti.

İSİMSİZ SIZILARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin