Kaderin çizdiği yoldan gitmek zorundaydık ama nasıl veya ne şekilde gideceğiniz bizim elimizdeydi. Ya siyah bir takım elbiseyle her şeyi kabullenerek geçecektik o yoldan ya da en renkli kıyafetlerimizi giyip gülerek koşacaktık.
Bende yolun nerdeyse yarısına kadar siyahlarla gelmiştim ama şimdi renkli kıyafetlerle yürüyordum. Koşmak için henüz erkendi ama inanıyordum, bende bir gün koşacaktım o yoldan.
Aylardır İngiltere'deydim ve inanması güç bir şekilde mutluydum. Yeni bir kimlik çıkartmıştım ve yeni bir isim almıştım. On sekiz yılın lanetini taşıdığım ismim gitmişti.
Demirhan Axel Miles.
Yeni kimliğim, yeni ismim, yani hayatım... Her şeyim yeniydi ve hepsini ben seçmiştim.
Koray nasıl başarmıştı bilmiyordum ve bu umrumda bile değildi ama artık İngiltere vatandaşıydım. Kayıtlarda burada doğmuş gibi görünüyordum. İngilizce öğreniyor, vakit buldukça geziyordum.
Hayat daha yeni başlamıştı benim için.
Kaldığım odadan çıkıp salona girdiğimde Koray'ı telefonunun başında pür dikkat bir şeyler izlerken gördüm. Bir eliyle koyu kahve dalgalı saçlarını karıştırırken bir eliyle telefonu tutmuştu.
"Günaydın." Sesimi duyduğu gibi telefonu kapattı ve ters çevirdi.
"Uyandığını fark etmemişim, günaydın." Gözlerim kısa bir anlığına telefonuna kaydı ama sonra tekrar ona baktım.
"Bugün çalışmayacak mısın?" Normalde her sabah sekizde evden çıkardı ve akşam altıya kadar da gelmezdi. Bugün burda kalmasının bir nedeni olmalıydı.
"Hayır, bugün izin aldım. Bu arada hâlâ çalışmak istiyor musun?" Evet, uzun zamandır çalışmak istiyordum. Tek başıma ve kendim ayakta olmak istiyordum. Çünkü sırtımı yasladığım herkes beni arkamdan bıçaklamıştı. Koray'ın da yapmaması için bir nedeni yoktu ya da ben fazla paranoyak olmuştum.
"Evet, istiyorum ama gözümü biliyorsun. Benim için bir engel."
"Hayır bu senin için bir engel değil, olmamalı. Ayrıca bu iş için tek gözün de yeterli ama kabul eder misin, bilemiyorum." Tedirgince bana baktığında bende kaşlarımı kaldırdım. En fazla ne yapabilirdim ki?
"Bir otelin mutfağında yardımcı şef arıyorlar. Aslında geçici süreliğine ama madem bu kadar çalışmak istiyorsun boşta kalmaktan iyidir." Ağzım iki karış açıldığında şaka mı yapıyor diye gözlerinin içine baktım.
Ben ve yemek yapmak?"Koray şaka mı yapıyorsun? Ben ne anlarım yemek yapmaktan?" Yüzündeki ciddi ifade tepkimle beraber kırıldı.
"Hayır şaka yapmıyorum. Hem bence sen güzel yemek yaparsın."
"Yapabildiğim tek şey su kaynatmakken mi?" Yerinden kalkıp salonla arasında sadece küçük bir ada olan mutfağa ilerledi.
"Denemeden bilemeyiz değil mi?" Dolaptan çıkarttığı patlıcanları tezgaha bıraktı ve bana döndü. Yüzümdeki ifade de ne gördü bilmiyorum ama kahkaha attı.
"Ne yapacaksın patlıcanlarla?" Kahkahası daha da arttı ve bana bakıp konuşmaya çalıştı.
"Ben değil, sen yapacaksın. Karnıyarık sever misin?" Ağzım açık yüzüne baktım.
"Makarna yapsam olmaz mı? Yani ben ne bileyim karnıyarık yapmayı?" Omuzlarını silkip çıkışa doğru yürüdü.
"Sence burada senin yapacağın makarna ne kadar aşçılık gerektirir?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSİMSİZ SIZILAR
ChickLit(Gerçek ailem kurgusu) İnsanlığa verilen en büyük armağan aileydi. Dünyanın varoluşundan beri tüm canlılar bir aileye sahipti. Kimi değerini bilmeyip ardında bıraktı kimi de sıkı sıkı tutundu. Ben kaldım... Hep umutlu bir insan olmak isterdim, mutlu...