16/Bataklık Böceği

434 33 15
                                    

Sorun bencil olmak değildi. Asıl sorun insanların seni bencil olduğun için suçlamasıydı. Oysaki herkes bazen bencillik yapmalı, kendini ön plana koymalı, kendi değerlerini korumalıydı.

Benim yaptığım da tam olarak buydu. Sadece kendimi düşünmek istiyordum. Kendi çıkarlarım için çabalayıp, kendi mutluluğum için başkalarının hislerini umursamamak istiyordum.

Zaten şimdiye kadar başıma ne geldiyse hep insanları kendimdem fazla düşündüğüm için gelmişti. Bundan sonra böyle olmasındı.

"Çabuk olmazsan  bana yardım etmen için karar vermeni gerektirecek bir annen olmayacak." Sabırsız sesi beyninde dalgalanmalara yol açtı ve böylece dakikalardır gömüldüğüm o sessizlikten çıktım. Evet, karar vermiştim ama bunu sindirmek benim için hiç kolay değildi. Hayat bana karşı adil olmayacağını hissettirmekle kalmıyor birde yüzüme çarparak gösteriyordu. Dilimi dudaklarımın üstünde gezdirdikten sonra cevabını verdim.

"Bunu kabul etmem senin hesabını unuttuğum anlamına gelmiyor ve sadece annemi kurtarmak da bana yetmez. Bana kaybolan birini bulacaksın." Böylesine bataklıklarla dolu bir yola girmişken risk almamak hata olurdu. Bu yüzden bir umut Özlem'in annesini de bulmak istiyordum.

Kerem'in vücudu gerildi. Şimdi ona yardım etmeyi kabul etmişken birde şart sunmam zoruna gitmişti. Kendi çapında haklıydı da ancak ben az önce onların çapından düşünmeyi bırakmıştım. Gözleri düşünceli bir ifadeyle kısıldı, hemen ardından başka bir çaresi olmadığını anladığından kafasını olumlu halde sallayıp kabul ettiğini gösterdi.

"Siz Alkorlar hep bir adım önde olmak istiyorsunuz, kabul edip etmemen umrumda değil ama tıpkı Ferit Alkor gibisin. Sadece kendini düşünen bir bencilsin." Tam da tahmin ettiğim gibi beni zayıf yerimden vurmaya çalışıyordu çünkü o da biliyordu ki ilk kez bencillik yapıyordum. Beni zayıflatıp kuklası haline getirmek istiyordu ve Çağla bunun için büyük bir adımdı. Beni kışkırtmasını boş bakışlarla dinledim.

"Doğru söylüyorsun ama seninde unuttuğun bir detay var. Her ne kadar onlarla büyümesem bile Ferit Alkor'un oğluyum, onun kanını taşıyorum." Ağzımdan çıkanlar midemin kasılmasına sebep oldu. Onları kabul etmemiştim ki.

"Senden sakladıkları şeyleri öğrendikten sonra da gururla bunları dile getirebilecek misin?" Nefretini kazıdığı gözleri üstümde dolandı. Tepkimi merak ettiği için pür dikkat bana baktı.

"Benden gizledikleri hiç bir şey beni ilgilendirmez. Şimdi ne yapacaksak onu anlat."

^^^

Hayat sürprizlerle doluydu gerçekten. Bir daha gelmemek için yeminler ettiğim kapının önünde kan revan içinde dikiliyordum.

Kemiklerim sızlıyordu. Çok kötü vurmuştu şerefsiz. Yılların hıncını üzerimden çıkartmıştı resmen. Dudağımın kenarı patlamıştı ve yüzüklü parmağıyla vurduğundan şakağımdan kan süzülüyordu. Üstümdeki elbiseleri çıkartıp eskilerini giydiğimden kollarımdaki  morluklar ortaya çıkmıştı.

Zorlukla birkaç adım atıp ana kapıdan içeri girdim ve sarsak adımlarla evin kapısına ilerledim. Umarım evdedirler yoksa kan kaybından bu sefer gerçekten ölürüm.

Kapıya ulaştığım gibi elimi kaldırıp güçsüz yumruklarla kapıya vurdum. Daha fazla dayanacak gücüm kalmamıştı. Birkaç kez kapıya vurduktan sonra dayanamayıp yere düşecektim ki kapı açıldı ve bir beden beni kolumdan tuttu. Havada asılı kalmıştım. Gözlerim kapandı ama bilincim gayet açıktı.

"Anne! Çabuk aşağıya inin!" Sesinden anladığım kadarıyla beni tutan şanslı kişi Yalçındı. Kolumu bırakıp bir elini belime koydu ve beni kucağına aldı. Muhtemelen şu an bayıldığımı düşünüyordu.

Bedenimi yumuşak bir zemine bıraktı ve gözümün önüne gelen saçlarımı eliyle çekti. "Çağan, beni duyuyor musun?" Eliyle yanağıma sert olmayacak şekilde dokundu.

"N'oluyor oğlum?" Zühre hanımın uzun zamandır duymadığım naif sesi salonu doldurdu, hemen ardından da tiz çığlığını duydum. Muhtemelen beni bu halde gördüğü içindi. Hızla bana doğru gelen adım seslerini duydum. Birkaç saniye sonraysa ince ve narin parmakları yüzüme dokundu.

"Çağan, oğlum... Ne oldu sana?" Titreyen sesi yaşadığı dehşeti net bir şekilde hissettiriyordu. Beynime ağzımı açma komutunu veriyordum ama olmuyordu uyuşmuş gibiydim.

"Yalçın nasıl buldun, nerden buldun oğlumu?! Niye bu halde benim çocuğum?!" Kendini tutamayıp bağırdı.

"Anne, bilinci yerinde değil! Sence şu an düşünmemiz gereken şey bu mu?! Muratcan arabayı alıp gittiği için hastaneye gidemiyoruz zaten! İlk yardım çantası nerede?" Yalçın da endişeli olduğu için sesi yüksek çıkmıştı.

Sesler birden bulanıklaştı. Kulaklarım uğuldamaya başladı, tüm tenim karıncalandı. Bedenimde ki kasların hepsi işlevini yitirdi. Ne olduğunu kavrayamadan her şey tekrar normale döndü. Sesler netleşti, vücudumdaki karıncalanma hissi bitti.

Gözüm kendiliğinden açıldığında görüşüm net değildi ama Zühre hanımın yüzümün üstüne eğilip ağlayarak pansuman yaptığını anlamıştım. Olanlar öyle ani olmuştu ki sanki tüm bildiklerim silinmişti.

Uyandığımı fark ettiğinde elini yüzümden çekti, şükür edercesine gülümsedi. "Uyandın mı annecim? Nasıl hissediyorsun?"

Öylece baktım gözlerine çünkü daha tam kendimde değildim. Saçma sapan şeyler hakkında zırvalamak istemediğinden susmak daha mantıklı geliyordu. Kafamı hafif sağa çevirdiğimde bu eve ilk geldiğimde kaldığım odada daha doğrusu Zühre hanımın benim için özenerek hazırladığı oda da olduğunu anladım. Sözde benim odamdı. Peh...

Odanın kapısı yavaşça açıldığında kafam o tarafa dönük olduğu için Ceylin ve Ferit beyin beraber içeri girdiğini gördüm. İkisinin de gözleri kızarık ve  yüzleri ağlamaklıydı. O gücü kendimde bulsaydım derince oflayacaktım. Aynı senaryonun defalarca kez yaşanmasından bıkmıştım.

"İkiz, nasılsın?" Ceylin'in arkasında duran Ferit beyde beklentiyle baktı yüzüme. Belli ki iyi olduğumu duymaya ihtiyacı vardı. Sessiz kalarak onları endişelendirmiş olmalıyım ki Ferit bey Ceylin'in önüne geçerek yanıma doğru geldi.

"Çağan lütfen bir şey söyle, nasıl oldu bu? Kim yaptı?" Yine sessiz kaldım. Tek istediğim biraz dinlenmekti.

"Oğlum bari iyi olduğunu söyle, endişeleniyoruz." Diyerek beni konuşmaya teşvik etmeye çalıştı Zühre hanım. Yine de tek kelime etmedim. Sonunda odadan teker teker çıktılar ve ben kendimle başbaşa kaldım.

Aklıma Kerem'in şu an yaptıklarım yüzünden çıldırdığı geldiğinde dudaklarım iki yana gerildi. Oluşturduğumuz rotada Ferit Alkor olmamasına rağmen ben şu an buradaydım çünkü bu sefer ne pahasına olursa olsun kartları ben dağıtacaktım.

Artık sadece kendimin değil herkesin ipleri benim elimdeydi.

---------

Selammm, nasılsınız?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Selammm, nasılsınız?

Ay ay ay ne yazdım ben gı? Bu kadar neşeli olduğuma bakmayın şu sıralar modum; terk etmeler.

Ee bölüm nasıldı?

İyi okumalar ve iyi günler.

İSİMSİZ SIZILARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin