26/Mutluluğun Tozları

261 29 72
                                    

Kalbimdeki huzur uzun zamandır özlediğim bir şeydi. Her ne kadar beni ürkütsede varlığına şükür ediyordum.

İlk kez bir kalabalığın içinde yalnız hissetmiyordum. İlk kez gerçekten vardım. İlk kez gerçekten şanslıydım.

Mutluluğun bana uğramayacağına o kadar emindim ki şimdi oturup bunun gerçekliğini sorgulamak boynumun borcuydu.

Epey uzun bir uğraştan sonra geldiğim yolu bulmuştum. Saatlerdir burada olmayan İngilizcemle insanlara yol soruyordum ve sonunda karşıma beni az çok anlayan biri çıkıp bana yolu göstermişti. Dönüş yolunda güneş hafif battığından sokaklar cıvıl cıvıldı.

Ellerimi cebime koydum ve yürümeye öyle devam ettim. Çevremdeki insanlara baktım. Bazen kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım ve kendi kendime sırıttım. Muhtemelen Koray saatlerdir kaybolduğum için korkmuştu ve her yerde beni arıyordu.

Havalimanı görüş alanıma girdiğinde adımlarımı hızlandırdım. Sabahki kıyafetlerinden tanıdığım Koray elinde telefonla hararetli bir şekilde konuşuyor bir eliyle yüzünü sıvazlıyordu.

Yanına yaklaştığımda bile beni fark etmeyip İngilizce bir şekilde konuşmaya devam etti. Öyle endişeli ve öfkeli konuşuyordu ki yanına gitmekte tereddüt ettim ama sonra bunun saçma olduğuna kanaat getirip ona yaklaşmaya başladım. Arkasını bana döndüğünde hemen arkasındaydım. Tam ilerlemeye başlıyordu ki elimi omzuna koyup iki kere hafifçe vurdum.

Arkasını dönüp beni gördüğünde çatılmış kaşları normale döndü, omuzları çöktü ve derin bir nefes aldı. Telefona birkaç şey söyleyip kapattıktan sonra iki elini omuzlarıma bastırdı.

"Neredeydin oğlum sen?" Sert çıkan sesine aldırmadan ellerinin altındaki omuzlarımı kaldırıp indirdim.

"Geziyordum."

"Üç saat dedim Çağan, sen yedi saattir yoksun!" Ellerini omuzlarımdan çektikten sonra sağ elini kaldırıp burun kemerini sıktı.

"Zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişim."

"Ben her yerle iletişime geçip beyefendiyi arayayım, beyefendi de zamanın nasıl geçtiğini fark etmesin!" Elimde olmadan kaşlarım çatıldığında hafiften sinirlenmeye başlamıştım.

"Abartmıyor musun Koray? Geldim işte."

"Ne abartması Çağan? Her yerde seni aradım! Muratcan'ı bile aradım. Buraya geliyor!"

'Ne hakla buraya geliyor?' sorusunu çoktan geçmiştim. Çünkü o ailenin tek bir ferdinin bile mantıklı karar verdiğini düşünmüyordum.Ne yaparsam yapayım onlardan kurtulamıyordum. Belki onlar gibi olursam bir şeyleri değiştirebilirdim. Şimdiye kadar hep kaçan kovalanır oynamıştık ama bundan sonra madem onlar kovalıyordu bende kovalayacaktım.

Aklımda delice bir fikir vardı. Bunu yapmak ne kadar doğruydu bilmiyordum ama denemezsem öğrenemezdim.

"Koray, beni onlardan sakla." dedim tedirginlikle. Gözleri bana döndüğünde, daha yeni tanışmamıza rağmen ne demek istediğimi anladı ve kafasını iki yana salladı.

"Hayır, bunu yapmayacağım!" Telefonunu açmaya çalıştığında panikle elinden çekip yere attım. Umarım bir gün böyle bir telefon alacak kadar zengin olurdum.

"Bana yardım etmelisin yoksa kurtulamam!" Bana arkasını dönüp öfkeli bir şekilde nefes almaya çalıştı. Hemen ardından tekrar bana döndü.

"Lan oğlum istediğin normal bir şey mi? Sen kafayı mı sıyırdın?!" Sesi hafif yükseldiğinde yerdeki telefonu tekrar elime aldım.

"Bak, hiç bir şey bilmiyorsun! Muratcan senin sandığın kadar iyi bir abi değil!" Kaşları havaya kalktı. Hemen ardından sinirle güldü.

İSİMSİZ SIZILARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin