Beynimdeki tüm parçaları bir araya getirdiğimde anladığım şeyler benim için tam bir hayal kırıklığıydı.
Bu kaçıncıydı?
Kaçıncı yalan? Kaçıncı hayal kırıklığı? Kaçıncı kimsesizlik?..
Kaskatı kesilen vücudum sonunda bir tepki verdiğinde ilk yaptığım kaldığım odadaki banyoya koşmak oldu. Çünkü bildiğim başka bir lavabo yoktu. Kusmam lazımdı. Daha az önce minnetle içtiğim çorbanın midemden ağzıma çıktığını öyle net hissediyordum ki...
"Çağan dur! Beni bekle!" Durmadım. Duramazdım. Merdivenleri nasıl tırmandığımı hatırlamıyordum ama yukarıya çıktığımda odanın kapısını çarparak açtım ve banyoya girip kapıyı kilitledim. Klozete çöküp tüm yediklerimi çıkardım.
Yıllardır kaçtığım her şey tek tek önüme çıkıyordu. Savaşmam mı gerekiyordu? Yoksa kaçmalı mıydım? Kaçmak her zaman daha cazipti.
"Çağan kapıyı aç! İyi misin?!" Midemde ne varsa çıkartıp yere çöktüğümde derin derin nefesler aldım. Boğazım yanıyor ve karıncalanıyordu.
Ne yapacağımı bilmiyorum. Her şey birbirine girmişti. Nasıl böyle olmuştum?
Ama bu sefer kaçmayacaktım. Ne olursa olsun kalıp savaşacaktım. Kendi doğrularımı bulana kadar bütün doğruları yanlış sayacaktım. Ne gurur ne onur bundan sonra umrumda değildi. Madem hayat benimle oynamak istiyordu, bende oynardım.
"Çağan kapıyı kıracağım bak! Ne oluyor?" Ayağa kalkıp üstümü başımı düzelttim ve ağzıma su çalkalayıp kapıyı açtım.
"İyi misin?" Kafamı kaldırıp yüzüne baktım ve sırıttım.
"Neden iyi olmayayım ki? Ablamla bir olup üstüme iğrenç bir iftira atan o şerefsizin evindeyim. Üstüne evinde banyo yaptım, aldığı kıyafetleri giydim, yaptığı yemeği yedim. Sen düşün artık ne kadar iyi olduğumu."
Yüzündeki tüm duygular yerini öylesine bir boşluğa bıraktı. Artık gerçeklerden konuşmanın zamanı gelmişti. Yatağın yanındaki koltuğa oturdu.
"Anladığına göre daha açık konuşabiliriz. Ve ister inan ister inanma ama bende oyuna getirildim."
Yürüyüp karşısına oturduğumda ağzını konuşmak için birkaç defa açıp kapattı ama yapamadı.
"Ee aşağılık oyununuzu bana anlatmayacak mısın? On üç yaşındaki bir çocuğa daha adını bile bilmediği şeylerle nasıl itham ettiğinizi ya da o çocuk sokaklara sığındığında nasıl vicdanınız rahat bir şekilde yaşadığınızı?" Bunları söylerken ne gergindim ne de kızgın sadece gülüyordum.
"Sen on üç yaşındayken yani biz Sena ile on sekiz yaşındayken, ikimiz çıkıyorduk. Köpek gibi aşıktım ona." Diyerek konuyu açtı.
"İlk başta her şey çok güzeldi. Aylardır peşinden koştuğum kız benimle çıkıyordu, mutluyduk. Sonra bir gün Sena bana senin onun öz kardeşin olmadığını söyledi. Evet, seni sevmediğini biliyordum ama şaşırmıştım." Gözleri tekrar yüzüme döndüğünde pişman olduğunu saklamadı benden.
"Nasıl öğrendiğini sordum, tersledi beni söylemedi. Bende üstelemedim, onu kaybetmekten korktum. Sonra bir gün buluştuğumuzda seni artık istemediğini, onun hakkını yediğini söyledi." Dakikalardır konuşmasına rağmen ilk kez canım yandı. Onun olan hiç bir şeye bile dokunmazdım ben. Masraflı bir çocuk da değildim ki.
"Bana yaptığı planı anlattı. Yemin ederim kabul etmek istemedim, çok direttim. Olmaz, dedim. Dinlemedi beni. Eğer gerçekleri söylerse babasının beni öldüreceğini söyledi. Aklıma girdi." Sesi utancından kısık çıkmaya başladığında bile dik duruşumu bozmadım.
"Babana senin onu... Taciz ettiğini söyle-" midemin yine kaynadığını hissettiğimde onu susuturdum.
"Tamam, yeter." Bir abla bunu kardeşine nasıl yapardı? Aslında bununda ötesindeydi. Bir insan bir insana neden bunu yapardı?
"Sen evden kaçtıktan sonra öğrendik Sena'nın hamile olduğunu. Ne yapacağımı bilemedim. Yaşım küçüktü, baba olamazdım..." Gözleri dolduğunda bir tepki vermem için yüzüme baktı. Benden herhangi bir duygu belirtisi almak istiyordu. Ona kızıp, suçlayıp hesap sormamı bekliyordu. Vicadanını susturmak istiyordu çünkü pişmandı. Yapmadım. Konuşmanın başından beri sakin olduğum gibi sakin kaldım. Ama iki saat önceki Çağan olsa ortalığı yakıp yıkar, intikam isterdi.
"Birkaç gün sonraysa ben daha toparlanamadan bebeği aldırdığını söyledi. Daha yeni kabullenmişken bir kez daha dağıldım. Sadece bir ay daha katlanabildim bu şehire, bir ay sonra bir şekilde yurtdışına çıktım. Yıllardır oradaydım. Gelmeyi de düşünmüyordum ki Çağla'yı öğrendim." Derin bir nefes aldığında hiç bir şey hissetmemek için kendimi sıkmaya devam ettim.
"Sena döndüğümü bilmiyor ve ben kızımı alana kadar da bilmeyecek." Gözleri tekrar bana döndü ve konuşmaya devam etti. "Bana yardım etmelisin, kızımı almam lazım, daha fazla onsuz yapamam." Gözünden bir yaş düştüğünde kahkaha atmaya başladım. Öyle yüksek sesle güldüm ki... Hayatım boyunca bu kadar gülmemiştim. Sonra sabah ben ona hesap sorduğum zamanki kahkahası geldi aklıma, daha çok güldüm. Gülmeliydim, yoksa ağlayacaktım. Çenem yorulup da karnım ağrıyana kadar güldüm. En sonunda gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladım.
"Yani şimdi sen benden, yıllardır hayatını kararttığın bu çocuktan yardım mı istiyorsun? Bir anlık zevk için ablasıyla beraber olduğun ve suçu üstüne attığın bu çocuktan yardım mı istiyorsun?" Daha fazla dayanamadım ve yerimden kalktım.
"Siktir git puşt! Lan hiç mi gururun yok lan?! Hiç mi utanman yok?!" Ayağa kalkıp önüme geçti.
"Yok! Gurur falan kalmadı bende! Hepsi kızımı duyduktan sonra bitti benim için! Yardım etmen lazım çünkü ben kızımı o ruh hastasının yanında bırakamam!"
"Öyle mi Kerem Uraz?! Biraz da zaaflardan vuralım diyorsun ha! Vur öyleyse!" Birden iki adım geri çekildiğinde kaşlarım çatıldı.
"Benden çok konuştuk, birazda senden konuşalım Çağan Ali Kara! Mesela gözünü kim bu hale getirdi? Sen sormadan söyleyeyim; yıllardır baban sandığın adam Sinan Kara! Seni öyle bir dövdü ki... Kanlar içinde kalmıştın eğer Ferit Alkor seni bulmasaydı ölmüştün!" Hissettiğim şaşkınlık şok etkisi yaratmıştı vücudumda. Odanın ortasında öylece kalakaldım.
"Ne saçmalıyorsun sen?" Diyebildim fısıltıyla. Beyhude bir soruydu benim ki çünkü inanıyordum, bunu gerçekten de yapardı.
"Saçmalamamıyorum, kanıtlarım var. Eğer bana yardım edersen bende sana yardım ederim. Çağan, beraber intikam alabiliriz. Kızımı, anneni kurtarabiliriz." Ellerim titremeye başladı.
"Ne annesi? Ne diyorsun?" Kalktığı yere geri oturdu.
"Annen, yani üvey annen yıllardır şiddet görüyor. Vücudu artık bunu kaldırmıyor. Evlerinden doktor eksik olmuyor." Bugün içerisinde daha ne kadar dehşete düşebilirdim? Konuşmadığımı görünce devam etti.
"Şimdi karar vermen lazım, bana yardım edecek misin?"
------------
Merhabalarr, oy sayımız biraz düştü sanki.
Geçen bölümde oy sayısı beni üzdü açıkçası. Küçük yıldıza basın lütfenn.
Bölüm hakkında düşünceleriniz nasıl? Baya olaylı oldu gibi. Şaşırdınız mı?
Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
İyi okumalar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSİMSİZ SIZILAR
ChickLit(Gerçek ailem kurgusu) İnsanlığa verilen en büyük armağan aileydi. Dünyanın varoluşundan beri tüm canlılar bir aileye sahipti. Kimi değerini bilmeyip ardında bıraktı kimi de sıkı sıkı tutundu. Ben kaldım... Hep umutlu bir insan olmak isterdim, mutlu...