18/Her Bekleyiş Zordur

401 29 16
                                    

Belirsizliklerle dolu hayatımda kendime ait tek gerçeğimdi Özlem. Girdiğim çıkmaz sokakların birinde beni bulmuş ve sarabildiği tüm yaralarımı sarmıştı. Ay ışığı gibi karanlığımı aydınlatmaya çalışmıştı. Peki başarmış mıydı? Belki evet belki hayır.

Şimdiyse kollarımın arasında baygın bir şekilde yatıyordu. Hayır, vurulmamıştı. Silah patlamıştı ama kurşun duvara denk geldiğinden hiç kimseye bir şey olmamıştı. O anın rahatlığıyla tekrar dönüp ona baktığımda ise bayılmak üzere olduğunu fark etmiştim. Koşar adımlarla yanına gitmiş ve o daha bayılmadan onu kucağıma almıştım.

Koltukta başı dizlerimin üstünde baygın bir şekilde uzanıyordu. Ceylin İlk yardım kutusunu getirmişti ve yaralarına bakmam gerekiyordu. Tentürdiyotu gazlı beze döküp kaşındaki patlağı silerken birkaç ay öncesi aklımda bir film sahnesi gibi dönüyordu.

Hayatın bana kurduğu oyunların ucu farklı insanların hayatını olumsuz etkiliyor ve onları uçsuz bir karanlığa sürüklüyordu. Sorun kimde diye boşuna aramam gerekmiyordu çünkü sorun bendeydi. Sorun bendim.

Ne ara yanıma geldiğini fark etmediğim Zühre hanım elini omzuma koyduğunda irkilip yüzüne baktım. Gözleri bir süre yüzümde dolandı.

"Annecim doktor geldi, bırakalımda işini yapsın." Kafamı kaldırıp karşıya baktığımda orta yaşlı kadın doktoru gördüm ve dikkatlice Özlem'in başını koltuğa bırakıp ayağa kalktım. Yine aynı dikkatle onu kucağıma aldım.

"Kaldığım odaya gitsek daha iyi olur." Arkamı dönüp sakin bir şekilde salondan çıktım ve koridora girdim. Çok zayıflamıştı kucağımdaki beden. Öyle ki belindeki elimde kaburgalarını net bir şekilde hissediyordum. Sıkıntılı bir nefes alıp odamın kapısını açtığımda arkamdan Zühre hanım ve doktorun da geldiğini bildiğimden oyalanmadan Özlem'i yatağa bıraktım.

Odadan çıkmakla çıkmamak arasındaydım. Çıkmak güç geliyordu çünkü yalnız kalmasını ya da uymadığında yanında olmamak istemiyordum. Ama ona olan saygımdan dolayı çıkmalıydım.

Odadan çıkıp tekrar salona döndüğümdeyse bana sorgulayıcı bakışlar atan Cihan'ı gördüm. Kaşlarımı kaldırıp ne oldu dercesine kafamı salladım.

"Ne var?" Ters şeklide sorduğum soruyla onunda kaşları havaya kalktı.

"Kimdi o kız?"

"Hangi hakla soruyorsun?" Elini yüzüne götürüp dayanamıyormuş gibi yanağını kaşıdı.

"Evimizin içine silahlı bir kız geliyor, yetmiyor o silahı ateşliyor. Ya birini vursaydı! Ne olacaktı ha?"

"Bu mu gerçekten? Tek sorun bu mu?"

"Evet lan evet! Ne bekliyorsun ki benden?!" Ellerim iki yanımda yumruk oldu.

"Cihan aylardır susuyorum ama yeter! Senin benimle derdin ne?! Seni tanıdığım ilk günden beri hep bir nefret hep bir kin! Bıktım yeter! Benimle derdin neyse söyle ki bende kurtulayım senden!" Sesim elimde olmadan yükseldiğinde dilimi ısırdım. Böyle olmamalıydı. Son üç gün kalmışken sabretmeliydim. Ama dilin kemiği yoktu ki kırılsın.

"Sensin! Bütün derdim senin varlığın! Oldu mu, rahatladın mı?!" Birkaç ay önce kalbim daha yaşarken bu sözleri söyleseydi belki kırılırdım ama şimdi hayır.

"Abi ne diyorsun?" Ceylin'in sesini duymamla sinir katsayım fırladı.

"Sus artık Ceylin! Ne dediğini gayet iyi duydun, duymamazlıktan gelme! Aylardır bu evdeyim, nasıl ki şimdiye kadar hep sessizdin şimdi de sessiz kal! Yeter!" Burnumdan soluyordum. Sinirliydim çünkü gerçekten de Ceylin'in hareketleri artık bana batıyordu.

"Düzgün konuş lan kardeşimle! Belanı sikerim senin!" Cihan sert adımlarla üzerime geldiğinde hemen ayağımın ucundaki silahı aldım ve ona doğrulttum. Adımları sekteye uğradığında yaşadığı şaşkınlık görülmeye değerdi.

"Çık git Cihan! Seni vurmak istemiyorum!" Aslında silah tutmayı bile bilmezdim. Ateş etsem bile vurulmazdı ama onun bunu bilmesi gerekmiyordu değil mi?

"Bırak şu lanet silahı! Kafayı mı yedin ulan?!" Ne yapacağını bilemiyormuş gibi ellerini kaldırıp kafasını ovuşturdu.

"Korkuyor musun yoksa Cihan Alkor?!" Kafasını hızla iki yana salladı.

"Korkmuyorum lan ama belli ki sen korkuyorsun, yoksa o silahı bana doğrultmazdın!" Dedikleri beni güldürdü. Hatta baya baya kahkaha attırdı ama hemen sonra elimdeki silahın yönü Ceylin oldu. Ceylin'in mavi gözleri dehşetle açıldığında Zühre hanım ve doktor da içeri gelmişlerdi.

Dikkatim dağılmasın diye onlara dönemiyordum ama ikisininde yerinde kaskatı kesildiğini anlayabiliyordum.

"Şimdi korkuyorsundur o zaman!" Bunu beklemiyor olacaktı ki tepki veremiyordu.

Aslında silahı elime aldığımda istediğim şey Cihanı korkutmaktı. Şu an geldiğim noktaysa beni bile şaşırtıyordu.

"Ne yapıyorsun oğlum bırak silahı?!" Zühre hanım sonunda toparlamış olacaktı ki temkinli adımlarla bana doğru yaklaşıyordu.

"Yaklaşmayın Zühre hanım derdim ne sizinle ne kızınızla!" Amacım onu durdurmaktı ama başarılı olamamıştım.

"Bir evladım diğerine silah doğrultumuşken yerimde duramam!" Zühre hanımın durmayacağını anladığımda el mecbur silahı kendi şakağıma bastırdım.

"Artık bir evladınız diğer evladınıza silah doğrultmuyor Zühre hanım! Şimdi uzak durun benden!" Bu yolun sonu nereye çıkacaktı, bilmiyorum.

Ceylin silahın hedefinden çıktığı an abisine doğru koşup arkasına geçti. Gerçekten korkmuştu belli ki. Sığınacak bir abisi vardı benim aksime.

"Dur yapma oğlum! Lütfen bırak onu!" Birkaç adım gerileyip Zühre hanıma döndüm. Dolmuş gözleriyle beraber korkuyla yüzüme bakıyordu. Doktorsa hemen arkasında koltuğun arkasına çökmüş bizi izliyordu.

"Çok mu umrunuzda Zühre hanım! Sizde tıpkı kızınız gibi bu eve geldiğimden beri bir kere bile beni savunmadınız! Bazen iyi oldunuz beni benimsediniz ama aileden biriyle ters düştüğüm an ortalıktan kayboldunuz! Sessiz kaldınız! Ben o an anladım sizinle asla bir aile olamayacağımı." Burnum yanmaya başladığında riskli bölgelere girdiğimi anladım ama geri adım atmadım. Gerçekleri söylemenin zamanı geçmişti bile.

"Bazen bana verdiğiniz odada otururken sizi bekledim. Belki gelirde beni yanınıza davet edersiniz diye. Gelmediniz. Aylardır aynalara bakmıyorum ama biriniz bile sorgulamadınız. Ben hep tek kaldım. Kocaman ve kalabalık bir evin içinde beni bir başıma bıraktınız..." Gözümden bir damla yaş süzüldü. Zühre hanım zaten ağlamaya başlamıştı. Cihan hâlâ olduğu yerde dikiliyor ve bizi izliyordu.

"Beni doğurmuşsunuz ama doğurmakla anne olunmuyor Zühre hanım. Keşke diğer çocuklarınıza yaptığınız gibi benim içinde çabalasaydınız. Keşke bana her oğlum deyişinizde oğlunuzmuş gibi hissettirseydiniz. Ama ne siz hissettirdiniz ne de ben hissettim." Silahı şakağımdan uzaklaştırıp yere attım ve salondan çıkıp ayakkabılarımı giydiğim gibi kendimi dışarı attım.

Derin bir nefes çektim içime ama yetmedi. Yaşlar yanaklarımdan ardı ardına süzüldü.

Anne diye geçirdim içimden; yer mi yoktu dizlerinde, şu başımı koydurmadın.

----------

Merhaba arkadaşlarr. Nasılsınız??

Bu bölümü yazarken çok farklı alemlerdeydim. Zaten anlaşılıyordur.

Bu bölümü üç defa yazdım ve üç defa sildim. Kafamda çok fikir vardı ve hepside çok güzeldi ama galiba en uygunu bu. Neyse ya olduğu kadar.

Yorumlarınız ve oyalarınız benim için çok değerli bunu unutmayınn.

İyi okumalarr

İSİMSİZ SIZILARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin