Bazı şeyleri yerine oturtmuştum. Daha bu sabah kendi kendime sorup cevabını bulamadığım o sorunun cevabı şimdi gözümün önündeydi.
Bana verdikleri odada klozetin önüne çökmüş ellerimi dizlerime sarmış öylesine sallanıyordum. Gözüm yerdeki kana bakıyordu. Kendi kanıma.
Ablamı gördüğüm an kendimi zar zor odaya atmıştım. Görüntüler zihnimde allak bullak olmuştu. Bazen polisler geliyordu gözümün önüne bazen ablam yine beni suçluyordu bazense sokakta yaşadığım anlar.
Dizlerime sardığım ellerim zangır zangır titremeye başladığında kafamı kaldırdım ve kapıya baktım. İstesem de açamazdım ama pes etmedim. Ellerimi binbir güçlükle ayırıp sağ elimi kendi kanımla ıslanmış zemine bastırdım. Bilincim gidip geliyordu sürekli. Dizlerimi hafif zorlayıp ayağa kalktığımda gözlerim aylar sonra ilk kez aynaya değdi.
Değişmiştim. Ten rengim solmuştu. Ya da artık sokaklarda yaşamadığım için rengim açılmıştı, bilmiyorum. Aylardır saçlarımla gizlediğim gözümün hali ise çok kötüydü. Etrafındaki deri ince-kısa şeritler halinde yer yer kabarmıştı. Diğer gözümün mavisi solmuştu.
Gözüm halen kanayan dudağıma kaydı. Az önce ayağa kalkmaya çalışırken bilincim bir anlığına gitmişti ve ben kayıp çenemi klozete çarpmıştım. Üst dişlerimden birisi alt dudağımın iç kısmına saplanmış resmen etimi parçalamıştı. Kendi kanıma bastırdığım elimi musluğun altına tuttum ve suyu açıp kanın akışını izledim.
Neden pes etmiyordum? Belkide milyarda bir yaşanacak bir olay yaşamıştım ve yanlış bir ailede büyümüştüm. Sevilmemiştim, sayılmamıştım, hor görülmüştüm. Yine de direnmiştim. Dört ay boyunca bu evde yaşamış, intikam planlanmıştım.
Şimdiyse yaptığım tüm planlar kir gibi elimden akıyordu.
Elimi kaldırıp dudağıma değdirmeye çalıştım ama vazgeçtim ve sarsak adımlarla kapıya ilerledim. Banyodan çıktığımda gözüm odada gezindi ama kimse yoktu. Saatlerdir bu odanın içerisinde olmama rağmen bir kere gelip kapıyı çalmamışlardı. Ne bekliyordum ki?
Odanın kapısını açıp dışarıya çıktım ve salona doğru yürümeye başladım. Bugün bu aileyle olan tüm işim bitecekti yoksa kafayı yerdim.
Salonun kapısından içeri baktığımda ablamı görmemenin rahatlığı üzerime çöktü ama herkesin içeride gülüşerek sohbet etmesi içimdeki kıvılcımı yaktı.
Sağ ayağımı atıp içeriye girdiğimde beni ilk gören Yalçın'ın eşi Merve abla olmuştu. Birden yerinden kalkıp bana doğru gelmeye başladı ve bu sayede salondaki herkes beni fark etti. Zühre hanım da koşarak yanıma geldiğinde birkaç adım geriledim.
"Oğlum ne oldu? Ne bu hal?!" Sahte sorular, sahte cevaplara ev sahipliği yapardı.
"Sakın, Yaklaşma!" Boğazımdan çıkan sesi ben bile tanımıyordum. Bütün kardeşler yerinden kalktı ve geriye tek bir kişi kalmıştı. Ferit Alkor.
"Bugün her şey burda bitecek! Babanız nerdeyse söyleyin gelsin!" Yalçın burnundan derin nefesler alarak öne atıldı.
"Lan oğlum, geldiğin günden beri bir huzur kalmadı evde! Hep bir sorun hep bir atar! Ne oluyorsa söyle bizde bilelim lan?!" Sonunda bu oyunu hakkıyla oynayacak birisi çıkmıştı karşıma.
"Ferit Alkor nerdeyse gelsin! Bu konuşma sadece bir defa olacak!" Cümlemi tamamladığım an merdivenden inen ayak seslerini duydum ve kapının önünden çekilerek Ferit Alkor'a yol verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSİMSİZ SIZILAR
ChickLit(Gerçek ailem kurgusu) İnsanlığa verilen en büyük armağan aileydi. Dünyanın varoluşundan beri tüm canlılar bir aileye sahipti. Kimi değerini bilmeyip ardında bıraktı kimi de sıkı sıkı tutundu. Ben kaldım... Hep umutlu bir insan olmak isterdim, mutlu...