17/Çizginin Dışında

392 29 30
                                    


Bazen kuralları çiğnemek hayatımızı yoluna koyardı. Önceden belirlenmiş olanları yıkmak ve umursamamak, kendi yolunu çizmeye başladığının bir göstergesiydi.

Küçükken hep yalnızdım, evimiz şehire uzaktı ve çevrede kimse olmazdı. Bazen annem benimle oynamaya çalışır ama bana uyum sağlayamadığı için vazgeçerdi. Kendi kendime oyunlar kurardım hep. Bazen bir kamyon şoförü olurdum bazen de dünyayı kurtaran bir kahraman. Zamanla oyun oynamamı istemediler, oyunlarıma hep bir kulp buldular sadece topum vardı onu da babam sandığım adam evden gidince annem verirdi. Kendi çapında annelik yapmaya çalışıyordu işte.

Ailedeki herkes ablamı çok severdi zira bende aynı şekilde. Onunla iletişim kurmayı öyle çok isterdim ki sırf bu yüzden onlarca defa küfürlerine, hakaretlerine maruz kalıyordum. Ama bir süreden sonra ablam benim için yok hükmünde olmuştu.

Dün akşam onlar odamdan çıktığı andan itibaren yaşadıklarımı düşünüyordum. Bazı yerleri tekrar tekrar aklımın süzgecinden geçirip önüme koyuyordum ve bu huzursuz bir şekilde devam ediyordu. Sabahın ilk ışıklarına kadar bu böyle sürdü. En son yapacaklarımı gözden geçirdiğimde yattığım yerden keyifle doğruldum ve pencereye baktım.

"Sıra bana geldi ha?"

^^^

Dört Ay Sonra

Kahvaltı sofrasında herkes bir aradaydı, Zühre hanım cıvıl cıvıl sesiyle bir şeyler anlatıyordu ve Ferit beyde ara sıra onaylar gibi başını sallıyor gerektiği yerlerde de konuşuyordu.

Ceylin de hem kahvaltı yapıyor hem de Muratcan'ı onunla beraber kliniğine gitmek için ikna etmeye çalışıyordu. Yalçın iki ay önce evlenmişti ve eşiyle beraber kendi evlerinde yaşıyordu. Düğün günü her ne kadar gitmemek için dirensemde kendimi orda bulmuştum. Müzik, eğlence ve daha fazlası...

Dile kolay dört ay geçmişti, uyum sağlamıştım ama sanki öz ailemin evi değilde evlat verildiğim bir evdeydim. Gerek kalmadığı sürece hiçbiriyle iletişime geçmiyordum. İlk başlarda benimle iletişime geçmeyi çok istemişlerdi ve çok denemişlerdi, bir süre sonra ben pas vermeyince onlarda kendi köşesine çekilmişti.

"Oğlum, sen ne dersin?" Ferit beyin sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.

"Hı?" Gözlerimi hafif açarak verdiğim tepkiyle Ceylin hafif kıkırdadı.

"Ceylin ve Muratcan beraber kliniğe gidecekler eğer bir işin yoksa sende git." Ferit bey bana karşı sesini olabildiğince kısık ve yumuşak tutuyordu muhtemelen son aylarda bu kadar uysal olduğum içindi.

O olaydan sonra ne olduğunu sorduklarında ağzımı bile açmamıştım ve sorulardan kaçmıştım böylece onlara sanki büyük bir travma yaşamış gibi hissettirmiştim.

"Bugün gelmesem?" Kısık ve çekingen çıkan sesimle bakışları daha da yumuşadı.

"Tabi oğlum, nasıl istersen." Herkes kahvaltısına geri döndüğünde derin bir nefes aldım. Aylardır planladığım o güne üç gün kalmışken kendimi riske atmayıp evde kalmak daha mantıklıydı.

Kahvaltı bittiğinde Ceylin ve Muratcan evden çıktılar. Ferit bey ve Zühre hanım da salona geçince el mahkum peşlerinden gittim. Onlar yan yana oturdu bense hemen karşılarındaki koltuğa.

Öyle öyle zaman geçiyordu ki aylardır yüzünü görmemek için itinayla kaçtığım Cihan salona girdi. Bakışlarımı tekrar yere indirdim. Burada kaldığım günden beri tek kelime konuşmamıştım onunla zaten o da uğraşmamıştı.

İSİMSİZ SIZILARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin