Mayıs size mutluluk, huzur ve bereket getirsin <3
01.05.24
Satılmış AkkayaSabah hemşireler değişim saatinde benimle konuşurken annem uyuyordu. Aslında bir an uyandırıp gideceğimi haber vermek istedim ama kıyamadım; zaten sürekli kabuslar görüp delicesine ağlıyor, bari dış etkenle uyanmasın. Yine de saçını koklayıp öpmeyi ihmal etmedim.
Odadan çıkar çıkmaz koşarak merdivenleri indim. Sabahları annem için çok zor geçiyor, kendini sürekli uykuya verse de uyurken de uyanıkken de ağlayıp duruyor ve artık kalbi yorulacak diye korkuyorum.
Hastaneden çıktığımda otobüs durağına da koşarak geçmiştim. Geceden beri uykusuz kaldığımdan bir elimde kocaman açtığım ve esneyebildiğim kadar esnediğim elimi örtüyor, diğeriyle bizim mahalledeki cam ustasını arıyordum. Adam açmadığında kapı ustasını aradım, o da açmadı. İki ustayı da ailecek tanırız, iyi adamlardır, hatta babam arabalarını hep ücretsiz yapıp esnafın halinden ancak esnaf derdi. Belki de uyuyorlardır diye telefonumu cebime koydum.
Yine esnediğimde gözümden yaşlar döküldü, her birini öylesine sildim. Gece kendime de anneme de bir söz verdim, bir daha asla ağlamayacağım. Ağlamayacağım ki güçlü kalıp duruşumu koruyabileyim.
Otobüs geldiğinde binip kartı çektim, öylesine bir yere oturdum. Telefonumdan avukatları araştırırken bir yandan da bazılarının sosyal medyasına mesaj atıp bilgi almaya çalışıyordum. Babama en iyisinden avukat tutmalıyım, iki kez ağırlaştırılmış müebbet demişti polisler. Babam zaten yaşlıca bir adam, ömrünü suçsuz bir şekilde içeride geçirmemeli.
Direkt evin durağında inmek yerine mahalledeki ustaların dükkanlarına yakın durakta indim. Ölçüleri kayıtlı zaten, bir kere top oynarken camları, bir kere de babam mobilya taşırken kapıyı parçalamıştı. Güzel günleri hatırladığım an günler sonra ilk defa tebessüm edebildim. Halbuki en çok gülmeyi, güldürmeyi severdim.
"Vahit usta!" diye bağırdım kapısı açık dükkandan içeri seslenirken. Dışarısı da içerisi de camlar, pencereler dolu. "Hop! Vahit usta!"
"Usta yok." Çıraklardan biri elindeki sesli makineyi bırakıp bana baktı, "kahveye gitti."
"Zahit ustu da onunla mı?" Çırak soruma cevap vermek yerine işine devam ettiğinde biraz daha baksam da vazgeçip kahveye yöneldim.
O sırada Zahit ustayı kendi dükkanında görünce rotamı ona çevirip Allah'ın selamını verdim, sadece kafasını sallayıp işine devam etti. Önceden beni sokakta gördüğünde işini bırakır, sıkıca sarılır ve halimi hatrımı sorardı. Ama neden şimdi hiçbir şey demiyor? İnsan geçmiş olsun bile demez mi?
"Usta... Bizim kapı..."
"Yok kapı falan, siparişim çok," diye sözümü kestiğinde yüzüne şaşkınlıkla baktım. Ne diyor lan bu? "Dükkanın önünü kapama."
"Zahit usta, kapısız ev olur mu? Nereden bul?.."
Yine sözümü kesti, "nereden bulursan bul."
"Ne oluyor orada?" Vahit ustanın sesini duyduğumda sokağa döndüm, o kilosuyla koşarak gelmeye çalışıyor. "Ne işin var lan senin burada?"
Ne işim var mı? Hani ben de onların oğullarından biriydim, hani istediğim zaman gelebilirdim? Evimizin halini görmelerine rağmen hâlâ işimi mi soruyorlar?
"Bir şey yok Vahit, çocuk da şimdi gidiyor."
"Hiçbir yere gitmiyorum! Komşuyuz biz, evimin halini gördünüz ve hâlâ bana hesap mı soruyorsunuz? Hani her başım sıkıştığında size gelebilirdim, hani bir babam da sizdiniz? Biriniz bile ne yaşadığımızın farkında değil misiniz?" Bağırarak dile getirdiklerimden sonra Zahit usta başını daha çok eğerken Vahit üzerime yürüyordu, korkmadım, korkmam da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Satılmış -erkek versiyon-
Teen FictionErkek Versiyon kitabıdır, tamamı dram, zamansız bölümler.