11-

1.1K 124 69
                                    

16-17.05.24
Satılmış Akkaya

Evin kralı gibi yaşarken aniden muhavızı olmuş, her derdi omuzlamak zorunda kalmama alışıyordum. Günler geçiyor, annem biraz daha iyi oluyordu; mahalleliye saldırmamın üzerinden ben de rahatlamıştım. Eski mahallenin bana ters düşeceğini, hakkımda planlar yapacaklarına eminim yine de umursamıyorum, artık gelecekleri varsa görecekleri de var.

Ökkeş abiyle görüşmüş, bana iş öğretmesini istemiştim; her ne kadar babam gibi o da daha iyi bir işte çalışmamı istemiş olsa da şu anda yapabileceğim tek burası vardı.

Geceleri panik atak krizleri geçiren annem, bazı sabahları beni hiçbir yere göndermiyor, evde tek kalmaktan delicesine korkuyordu. Aliye teyze anında bize yardımcı oluyor, anneme bir kız kardeş gibi sarılıyor, yaralarını sarmaya çalışıyordu. Eren de bana öyle, 'abi abi' peşimde dolanmasına sürekli hayran kalıyorum. Onu korumak, bana iyi geldiği gibi ben de ona iyi gelmek istiyorum. Ama bu zamana kadar hiç kardeş sorumluluğu, arkadaş ortamım olmadığından nasıl yaklaşmam gerektiğini bilmiyorum, genellikle atışıyor, tartışıyoruz. Çok da şikayetçi değil.

"Beş-altı anahtarını ver bakalım," diyen Ökkeş abiye istediğini verdim. "Burayı iyice sıkıştırıyoruz, sonra da çıkardığı sese bakıyoruz ve ona göre gevşetiyoruz."

"Abi bu arabalar neden böyle zor? Günlerdir buradayım, hâlâ hatam var." Tamir ettiği parçaya daha çok yaklaşırken dün anlattıklarını hafızamda tazelemeye çalışıyordum. "Ne zaman çıraklar kadar iyi olabilirim?"

"Abi, en yeni çalışanları benim ama üç yıldır amcamlarlayım." Remzi gülerek bana baktığında ona göz kırptım.

İyi günler geçiriyoruz, her şeyi hafif de olsa düzene oturtabildim ama değil gülmek, nefes almak bile hâlâ eziyet geliyor.

Okulu daha fazla denemek istemiyorum, iki yıldır olmayan şeyin peşinden koşasım yok. Hem burası derslerden daha eğlenceli buluyor ve daha çabuk öğrenebiliyorum. Hastaneden çıkalı birkaç hafta oluyor, içim rahat.

Çıkan sese kaşlarımı çattım, "bu ses kesilene kadar mı gevşeteceğiz?"

Elime alyanı veren Ökkeş abi onayladı, hafifçe gevşetmeye başladım. Ses kesilene kadar gevşettiğimde durdum ve onay almak için Ökkeş abiye baktım, başka bir işle uğraşsa da kafasını sallayarak onayladı. Anahtarı yerine koyarken diğer elimle çay dolu bardağımı kavramış bir yudum almıştım.

"Satılmış abi," seslenen Sinan'a döndüm, beni yanına çağırdığında gittim. "Bak abi benim en zor öğrendim yer burasaydı, arabaların iç aksanı da en çok buradan bozuluyor. Senin için sıkıntı olmazsa beraber buraya bakalım mı?"

Çocuğun çekingen halini anlıyordum; ben buranın sahibinin oğluyum ve aniden ego yapıp onlara kızmamdan ya da dikkate almamamdan çekiniyorlar. Öyle bir şey yapamam. Bu çocuklara çırak desek de en usta çıraklar bile bunların ellerine su dökemezler.

"Sağ ol abim. Nereden başlıyoruz?" Çocuk rahatlayıp gülerken bir yeri işaret etti.

"Patron burası var ya, en pahalı parça. Genellikle herkes sırf para almak için tamir olmadığını, yenisi gerektiğini söylerler ama tamiri oluyor, sadece biraz uğraştırıyor." Sinan saygıyla anlatmaya devam ederken neler yapacağımı da gösteriyordu.

"Alo! Satı abii!" Eren'in sesini duymamızla hepimize kal geldi. Sanki canı çıkarmış gibi bağıran çocukla korkarak elimdekileri bıraktım, benim ardımdan dükkandakiler de dışarı çıktılar. Dükkanın dibine gelemeden yere düşen çocuk, "Abi! Abi!.." diye ağlıyordu.

Satılmış -erkek versiyon-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin