9-

1.1K 95 106
                                    

10-11.05.24
Yalkın Dağıstanlı

Kronik yorgunluğum var benim, her sabah gözlerimi açtığımda boğazıma dizilen ağırlıklar, ayaklarımdaki prangalar... Bu sabah da aynı, siyah güneşliğimi gece çekmeyi unuttuğumdan güneş odamın içine girmiş gibi. Çok hafif uykum var, tek ışık ya da küçük bir nefesle uyanabiliyorum. Ama kronik yorgunluğumun sebebi bu değil.

Yataktan kalkıp üstüme baktım, geldiğim gibi yattığımdan üzerimdeki takım elbise kırışmış, mahvolmuş. Saat kemiğime girmiş. Saati ve kravatımı çıkarıp ayaklarımı yere bastım. Dirseğimi, dizime yaslarken elimle kafamı tuttum.

On bir senedir nefes alıyor muyum, gerçekten uyuyabiliyor muyum, yemek yiyebiliyor muyum?

Ayağa kalkıp ebeveyn banyosuna geçtim; aynadaki yüz sert dursa da gözlerim yorgundu. Belki de ben yorgun hissettiğim için yorgun görüyorum.

İşlerimi hızlıca halledip çıktığımda ceketimle gömleğimi de orada çıkarabilmiştim. Hız artık her şeyim olmuştu, yavaşlayamam. Giyinme odasına geçtiğimde yarı çıplaktım. Ütülü, siyah takım elbiselerden birini giyip bu sefer gümüş saat, küpe ve yüzüklerimden taktım.

Odamdan tamamen çıkmış, evde yürürken ölüm sessizliği vardı. Gece de aynıydı, dün sabah çıkarken de ve önceki gün de, yıllardır...

O odaya girdiğimde istemsizce nefesimi tuttum. Yatağa yaklaşmadan, sakince ona baktım; gözleri kapalı, saçları artık upuzun, hemşiresi de yanında.

"Yalkın Beyefendi." Hemşire ayağa fırlayıp üzerini düzeltmeye çalıştı. Umursamadım. O kırışmış üstünü elleriyle düzeltemez.

Yatağın her tarafını kapamış saydam brandalara yaklaşıp ellerimi arkada birleştirdim. Dudaklarına bakındığımda yıllardır demeye devam ettiği sözcüğü okudum, Satılmış.

Hemşire ilaçları nasıl verdiği, ne aralıklarla temizliğini yaptığını anlatsa da kulağım onda değil; annemdeydi. Annem. Yıllardır bu halde olan annem.

Odadan çıkıp kapıyı kapadım, merdivenleri inerken yüreğim sancıyordu. Annemi öyle görmeye dayanamıyorum. Ölse mezarında ağlarım, ama böyle daha çok acı çekiyor. Hem kendine gelemiyor hem de acısı devam ediyor.

Mutfağa geçtiğimde kardeşlerimin orada olduğunu gördüm, hepsi bir ağızdan gün aymasıyla ilgili konuştular. Takılmadan yerime oturdum.

"Bugün emniyet müdürü izniyle mekanları gezmeye devam edeceğim abi, biliyorsun Çerkes'in adamlarının çoğu kaçmıştı. Yakalayamadıklarımızın peşinde olacağım," diyen benden hemen sonraki kardeşim Cevahir.

"Ben de savcıyla bir olup tekrar şehirler arası dolaşacağım; başka bir iz bulursak diye." Mikail de bilgilendirme geçti.

"Hastaneleri araştırmaya devam edeceğim, durmayacağım." Rutkay bilgilendirmesini geçerken yorgun duruyordu. Kanser hastası kardeşimin de böylesine çaba göstermesi hoş.

"Kendini çok yorma, dinlen." Sözlerimden sonra başını salladığında kel kafasını okşadım.

"Abi," Cevahir'e dönmemle sözüne devam etti, "bırak yurt dışına ben çıkayım. Ne gerekiyorsa yaparım. Güvenmiyor musun bana?"

Şimdi 'ben sana güveniyorum, dışarıdakilere güvenmiyorum' desem bu dikkati bozuklar güler, konuya daha da odaklanırlar.

"Hayır Cev. Sen buradakilerle ilgileneceksin, dışarıdakilerle ben ilgilenirim." Cevabımdan memnun olmayan çocuk, sinirle çatalını bıraktığında sakince onu izledim. "Ergenlik yapma. Buna mecburuz. Sen kalacak, eve göz kulak olacaksın..."

Satılmış -erkek versiyon-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin