14-

989 106 70
                                    

Satılmış Akkaya
31.05.24

Bu zamana kadarki hayatım pek de normal gidecek türde değildi ama bundan sonraki hayatımın daha da bilinmez olacağının farkındayım. Uyuyor, uyanıyoruz ama sanki zaman akmıyor; hep aynı yerde, aynı durumları bekliyoruz. Ne annem ne de Rutkay abi açıyor gözlerini.

Rutkay abi... Beni bulmak için kendi hayatlarından vazgeçmiş kardeşlerden dadece biri, en hastası. Benden nasıl bir iz buldu ya da nasıl umutsuz kaldı ki sadece refakatçi olan birinin peşinden gelebildi? Gelmeseydi ne olurdu, öylece hayatıma devam edebilecek miydim? Hayat mı ki yaşadığım?

"Tun... Yani Satı," diyen Yalkın abi kapıdan bana sesleniyordu. "Her şey yolunda mı?"

Şu son günlerde sadece düşünüyorum ve artık düşüncelerim vücudumu rahatsız ediyor, onları atabilmek için kusuyorum. Kustukça başım dönüyor, yemeklere karşı soğuyorum. Şimdi de lavabodayım, düşüncelerimi atmak isterken canım çıkacak diye korkuyorum.

Ben cevap vermediğimden yanıma gelen Yalkın abi, çeşmeyi kapadı ve yüzümü iki elinin arasına aldı; "Rengin giderek daha da soluyor, çöküyorsun da. Abim böyle olmaz."

"Düşüncelerimi durduramıyorum," diyerek başımı omzuna bıraktım. "Özür dilerim ama olmuyor."

"Sıkıntı yok oğlum. Zamanla düzelecek," dediğinde ondan ayrıldım. Beraber lavabodan çıkıp yine bekleme alanına geçtik.

En arkada uyuyan Mikail abi başını arkaya atmış, ayaklarını yukarı çektiğinden bacaklarının büyük bölümü Cevahir abinin üzerinde; Cevahir abiyse tamamen duvara yaslanmış, kollarını da göğsünde bağlamış uyuyor.

"Hastane onları psikolojik olarak çok yoruyor," diyen Yalkın abi yere düşmüş örtüleri çırpıp yine onların üzerine örttü. "Yoksa bu kadar uykucu değiller."

"Ben de uyumak isterdim." En öndeki sandalyeye oturup kafamı kaşıdım. Bir haftadır buradayız ve yedi gün boyunca sadece bir saat uyuyabildim, Yalkın'sa hiç uyumadı. Başımı kaldırıp camdan anneme ve Rutkay abiye baktım. "Onlar uyandıklarında bu sefer bem uyuyacağım, onlar da beni beklesinler."

Yalkın abi gülerek yanımdaki sandalyede yayıldı, "o biraz zor. Rutkay'ın heyecandan seni uyutacağını hiç sanmıyorum, milyon tane soru sorar."

"Ben de sormak istiyorum, bence buralar ayrı mevzular." Mırıldanarak ellerime bakındığımda sessizlik olunca Yalkın'a döndüm, merakla bana bakıyor. "Şu anda yeri ve zamanı değil."

Dudağı hafifçe yukarı kalkıp nefeslenerek güldüğünde kaşlarımı çattım. Neye gülüyor bu, komik bir durum yok.

"Bana neden sormuyorsun?"

"Sen ya da o fark etmez. Ben... Durumları düşünmekten... Dayanamıyorum. Kafam sadece oraya takılı," diye yoğun bakımı işaret ettim.

"Abinin de kafası sadece sana takıktı." Mikail abinin sesini duymamızla arkaya dönmemiz bir oldu. Pozisyonunu bozmadan yatıyor, ama gözleri bizde. "Rutkay kemoterapiyi bile çalışma alanında almak istiyordu; hastanede geçirdiği vaktin boş olduğuna yeminler ediyordu. Sadece seni bılmak istiyordu."

Başımı çevirip yine yoğun bakıma baktım, bahsettiğimiz adam derin bir uykuda. Uyandığında onun yanında olmak istiyordum, 'bak buradayım, buldun beni' deyip teşekkür etmek istiyorum ama çok çok derin bir uykuda.

"Bir de Türkşad." İlk defa duyduğum isimle konuşan Cevahir abiys döndüm. İkili kalkıp önümüze geldiler ve sandalye çekip oturdular. "Türkşad ve Tun, bizden alınan iki kardeşimiz."

Satılmış -erkek versiyon-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin