Tun Dağıstanlı
Hiç bazı olayların neden olduğuyla alakalı kafa yordunuz mu, oturup düşündünüz mü? Mesela ben çok düşünürdüm ki küçükken de aynıydım, hep bir merakım vardı. Tabii bütün meraklarımı biriktirsem, şu anki olayı merak ettiğim kadar edemezdim; Mithat -Mit kısaltılmasını daha çok seviyorum-, Eren'in ve benim şahsi korumam oldu. Böyle bir hayat daha önce düşünmemiştim ki neden düşüneceğimi de bilmiyorum, yani normal yaşayan insanın neden koruması olur ki? Neden?
"Yani kuyruk gibi peşimizde mi dolaşacaksın?" diye soran Eren, Mithat'a dikkat kesilmişti; gözlerini kısmış, bir eliyle çenesini tutuyor, diğerini gövdesinde sarmış. Salak, Düşünen Adam pozisyonunu ayakta veriyor.
"Evet efendim." Mithat'ın çok ciddi, aşırı mesafeli sesiyle tek kaşımı kaldırdım. Herkesin içinde abimle mesafeli konuştuğunu bilirim ama onlarda bile böylesine mesafe yok.
"Sebep?" Eren tekrar sorduğunda Mithat yarım saattir yaptığı gibi aynı cevabı verdi; abim öyle emretmiş. "Tehlikede miyiz?"
"Asla efendim."
"Mithat," dememle bana döndü. "Kaç yaşındasın?"
"Yirmi sekiz, efendim." Yirmi sekiz? Yirmi sekiz! Tamam, yüzü falan küçük, genç görünüyor ama işi gereği en az otuzlarında bekliyordum. Şaşkınlığımı başımı iki yana sallayarak bir kenara atmaya çalıştım.
"Bak ben 19, Eren de 17 yaşında. Hayatlarımızı adın kadar iyi biliyorsun, bu tarz durumlara alışık değiliz. Sen bizim abimiz ol, bu mesafeyi kaldıralım. Yanında rahat olmamızı, her durumu sana açmamızı istiyorsan bu abilik daha iyi. Hem senin de yaşın daha çok genç, eğer mesafeyi kaldırırsak beraber daha çok eğleniriz. Arkamızda değil, yanımızda olursun. Ne dersin abi?" Bir süre bana baktı, ardından başını eğip bir şeyler düşündü.
"Bana abi denmesini sevmiyorum; yaş farkımız olmadan kardeş olsak?" Ilımlı yaklaşımı anında rahatlattı ve gülerek kabul ettim. "Gerçekten tehlikede değilsiniz, o konuda içiniz rahat olsun. Sadece ben bir bok yedim; Yalkın abi de sağ olsun insaflı bir ceza verdi. Normalde çiçeklerle falan uğraştırıp bahçıvanlık yaptıracaktı da bu daha iyi."
"Iy! Bahçıvanlığı hiç sevmem." Eren, Mit'in koluna yumruk atıp o konu hakkında konuştuğunda hepimiz bahçedeki sandalyelere oturduk.
Normalde hastanede Rutkay abimin yanında olmalıyım ama ben varken hiç dinlenmeden konuştuğu, kendini yorduğu için doktorları ve abim tarafından yan yana gelmemiz yasaklandı; en azından kendini tam anlamıyla toparlayana dek.
Türkşad abimin yanında olmak isterdim; onunsa bazı işleri varmış, şu ocak meseleleri ile alâkalı. Konuşmalı, ayrı geçirdiğimiz anları doldurmalıyız. Gitmiş. Kırıldım.
"Yalkın abimle Cevahir abiler nerede?" Eren'in, abileri kendi abileri gibi sahiplenmesinin gururuyla onu izledim.
"Cevahir Bey, anneyle ilgilenmek adına ana eve geçti; Yalkın abinin ise işleri var." Yalkın abime yakınca seslenip bizlere uzak olmasını anlayamıyorum. Neden?
"Annemi görmeye gidelim mi?" Aniden ortaya bir fikir atmamla ikili bana döndü. "Annemle tanışmak istiyorum; üçümüz de şu anda birbirimize bağlıyız, Cevahir abim de hazır orada. Annemle tanışmalıyım."
İkisi sonrasında birbirine baktı ve üçümüz aynı anda ayaklandık. Evin anahtarını, ceketimi alıp evden çıkarken Eren, annesine haber vermeye gidiyordu. Cüzdanımı cebime yerleştirirken Mithat, bana bakıyordu.
"Yalkın abime yakın olduğun kadar bize niye uzaksın Mit?" Sorum onu şaşırtmadı, aksine güldürdü.
"Yalkın abim çünkü, her anıma şahit ve her zerremi biliyor. Ona duyduğum saygı, sevgi, minnet, hayranlık kimseye karşı o kadar olmuyor. Öl dese, lafını bitirmeden kendimi öldürürüm. Ama ondan başka kimseye yakınlık kuramadığımdan da araya mesafe giriyor. Aslında hissemediğim yakınlıktan mesafe oluşuyor." Açıklamasının derinliğiyle bir anlık dumur oldum. Öl diyecek ve öleceğim... Ailemden olmayan birinde kime bu kadar güvenirim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Satılmış -erkek versiyon-
Teen FictionErkek Versiyon kitabıdır, tamamı dram, zamansız bölümler.