6-

1.2K 110 38
                                    

04-05.05.24
Satılmış Akkaya

Ruhsal olarak nasıl bir insanım şahsen umurumda değil, ama bedenen güçlü olmak zorundayım; gerektiğinde annemi sırtıma alabileyim, gerektiğindeyse tüm mahalleyi yere serebileyim. Nasıl güçleneceğimi de biliyorum, zamanında spora gitmiştim ama annemle babamdan çok ayrı kaldığımı düşünerek bırakmıştım. İyi ki bırakmışım. İyi ki zamanımı kendime değil, aileme ayırmışım. Gram pişmanlığım yok.

Saldırının üzerinden üç koca hafta geçti, annemi bir an bile yalnız bırakamıyorum. Ne zaman yalnız kalsa intihara kalkışıp sinir krizi geçiriyor; o yüzden sporumu da onun yanında yapıyor, resmen yanında yaşıyorum.

Yerden kalkıp gerinen vücuduma baktım, toparlanıyorum. Toparlanmak zorundayım.

Kısa bir duş alıp banyoda üzerimi giyindim. Doktorlar da hemşireler de burada kalmama izin veriyorlar çünkü annemin tedavisi beklenenden daha uzun sürdü, tedaviye yanıt alamasalar da bebeğimin iyileşeceğine eminim. Odama dönüp uyuyan annemin saçlarını öptüm ve odadan çıktım.

"Günaydın Satı Bey!" Seslenen hemşireye karşılık verdim.

Şu anda saat sabahın en erken saatleri, annem on bire kadar uyuyor ki aldığı güçlü ağrı kesicilerin de bunda payı büyük. Yani hemen gidip işlerimi halledebilirim.

Servisten inip acilin oradan çıktım ve otobüs durağına yürüdüm. O otobüscü Zafer abi hastaneye gelip beni bulmuştu, ilçenin en ucunda, neredeyse ilçe dışında oturuyormuş. O geceden sonra beni nerede gördüğünü hatırlamış, meğer haberlere çıkmışız ailecek. Gelip telefon numarasını verdi, 'ne zaman ihtiyacın olursa ara' derken çok ciddi gözüküyordu. Zaten birkaç kere otobüsüne rastlamış binmiştim. Zafer abinin abiliği bizim mahalledeki piçlerin abiliğinden çok daha iyi.

Bindiğim otobüs ineceğim durağa geldiğinde neredeyse aracın tamamen durmasını beklemeden inmiştim. Ara sokağa dalıp hızlıca binaları geçtim, sonunda gelmek istediğim yere gelince durdum. Telefonumdan Remzi'yi aradım, arama yanıtlanır yanıtlanmaz toy sesi huzur vermişti.

"Kapıdayım yavrum." Uykulu uykulu mırıltı çıkarıp aramayı sonlandırdı.

Güneşin yeni doğmaya başladığı bu saatlerdeki kokuyu, guguk kuşlarının sesini, havanın rengini annemle çok severdik. Çaylarımızı alır bir süre bahçede dururduk, sabah ezanı okunduktan sonraysa evimize girer namazlarımızı kılıp güne başlardık.

Güzel günlerim vardı. Bitmesini istemeyeceğim, güzelliğini bir daha rüyamda bile tadamayacağım huzurlu günlerime geri dönmek istiyorum. Tekrar babama arkadan sarılıp onun omuzlarında dinlenmek istiyorum.

"Abi." Binasının kapısından bana seslenen Remzi, montuna daha çok sarılarak yanıma geldi ve bana da sarıldı. "İyisin."

Remzi Dağdeviren, babamın çıraklarından en küçüğü. Çalışmasının sebebi okula verecek parası olmaması, yetimhaneye de gitmek istemiyor; ailesine aşırı düşkün. Babam onu okula verse de sürekli tamirhanede.

"İyiyim oğlum. Sen de iyisin. Kusura bakma, uykundan uyandırdım." Gelirken çocuğa bir şeyler alabileceğimi fark ettiğimde utandım. Eli boş, gözü yaş gelmiştim.

"Ne kusuru abi..." Beraber kaldırımın kenarına oturduğumuzda onun esnemesinin bitmesini bekledim. "Mihriban anne nasıl?"

"İyi olacak," dememle çocuk başını önce eğdi, sonra salladı. "Ne var ne yok, dükkanda neler oluyor?"

"Şu sağcı tayfa, evlerimizi buldular." İstemsizce çenelerimi ve yumruklarımı sıktım. "Küfürler ederek orada, Musa baba gibi bir adamın işinde nasıl çalıştığımızın hesabını soruyorlar. Her gün gelip dükkanı dağıtıyorlar, mahallemizde..." Susup utanarak bakışlarını çevirdi. "Musa babanın sıçtığı bok kadar olamazlar."

Satılmış -erkek versiyon-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin