20-

761 87 48
                                    

26-27.07.24
Satılmış Akkaya [Tun Dağıstanlı]

Uyandığımda odada kimse olmasa da camın ardından kısık insan sesleri geliyor, rahatsız etmiyordu. Yatakta oturur pozisyona gelip etrafa bakındım; ağanın evindeyim, benim olacağına karar verildiğim odadaki yatağa yatırılmışım. Nasıl geldiğimizi, kimin yanımda durduğunu hatırlamıyorum. Tek hatırladığım babama sarılırken yığıldığım, annemi göm... Benim annemi gömdüler lan! Annem gitti oğlum.

Kalbimdeki boşluk ve ağrıyla ayaklarımı sarkıttım.

Artık bir annem yok.

Odadan ayrıldığımda evde kimsenin olmadığını anlamak iyi gelmişti. Banyonun ışığını açıp içeri geçtim, kapıyı kapatırken aynaya bakmaktan korkuyordum. Titreyerek döndüm aynaya, sanki yansımadaki ben değildim.

Siyah, kulaklarımı kapatacak kadar uzamış saçlarımın arasında beyaz teller var; göğüs kafesime ulaşmaya yaklaşmış sakallarımda da aynı beyazlamalar var. Saçlarım, bıyıklarım, sakallarım özenilmeden büyütülmüş olduğu herhalinden belli. Gözlerimin etrafı tamamen kırışmış, kızarmış, içiyse kan toplamış.

Artık Mihriban annem yok, babam hâlâ hapiste ama Eren... Eren'im yanımda, abilerim etrafta.

Böylesine derin bir acı varken insanın yaşamaya devam etmesi çok bencilce değil mi? Yüreğimdeki sızıdan her saniye bir kan damlıyor ama yaşamak, devam etmek zorundayım. Neden? Çünkü ölen ben değilim. Ama ölen canımdı. Canımın paresiydi. Ölümün hiç yakışmayanıydı.

Aynanın etrafındaki sağ dolabı açtım, şarjlı tıraş makinesini aldığımda saçlarıma son kez baktım. Okuldaki bir anım geldi aklıma; ortaokulda saçlarımı uzatma gibi bir heves edinmiştim ama kurallar gereği yasaktı, babam akşam saçlarımı keserken üniversitede istediğim gibi uzatmam gerektiğini tembih etmişti de sonrasında kısa saçı ben sevmiştim. Kestiğim saçlarım direkt yere dökülürken en son annemin onları nasıl okşadığı vardı yüreğimde.

Babam bıyık ve sakal uzatmamı hiç istemezdi, çocuksu görüntümü kapattığını söylerdi. Her gün tıraş olduğumda da yanağımı tokatlayarak severdi. Zaten yaşımdan büyük gösteriyorum ama bu hepten dede işine döndü. Sakallarımı ve bıyıklarımı da tamamen kısalttıktan sonra makineyi temizleyip dolaba geri koydum, hemen alt raftan tıraş bıçağıyla köpüğünü aldım.

Kıl yumağı ayaklarımın altında ve hemen önünde durduğum lavabo teknesinin içinde öyle duruyordu. Bunca kıl benden mi çıktı diye istemsiz bir şüpheye düştüm. Tıraştan sonra sinek kaydı olan çenemi tuttum, annem en çok sol yanağımı öperdi. Sakallarım çıkmaya başladığı ilk an o tıraş etmiş hemen ardından sıkıca öpmüştü. Halbuki sol yanağımda küçük bir yara izi var, tam yanağımın ortasında ve bir santimlik ama gamzem olduğundan güldüğümde o yara kapanıyor. Kahverengi gözlerim de açık bir ton, güneşte sütlü çikolata gibi durduğunu söylemişti annem. Küçükken babam sadece sol yanağımda olan o gamzemden öpmek için önce gıdıklar, sonra tam üzerinden öperdi. Yüzümde ailemin anıları var...

Gözümdeki yaşları silip diğer kişisel bakımlarımı hallettim, duşa girmeden önce de tüm banyoyu temizlemiştim. Havluya sarınarak banyodan çıktım, odada üzerimi giyinmeye başladım.

Beni şoka sokması adına buz gibi suyla duş almıştım ama o bile yüreğimdeki boşluğu sarsamamıştı. Sanki vücudumda artık bir şeyler eksik gibi, nefes alıyorum ama bir boşluk var. Canım yanıyor, sürekli kan kaybediyorum. Yine de yapacak hiçbir şey yok. Düşüyorum, tutanacak tek dalım yok.

Satılmış -erkek versiyon-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin