06.05.24
Musa Akkaya19 yaşındaki oğlum karşımda sanki tüm derdi omuzlamış gibi oturduğundan yüreğim ağrıyordu. Güldürmek için yaptığım hiçbir şeye gülememesi, yüzündeki yara izleri, kırışmış anlı... Üç haftada ne hale geldin be paşam.
Görüş saati bittiğinde gözlerime yardım et der gibi bakan oğlumun gözleri doldu, dudakları titredi. Ellerinden tutup öptüğüm an gözlerindeki yaşlar düştü.
"Halledeceğim oğlum. Az kaldı, her şeyi halledeceğim," dediğimde başını aşağı yukarı salladı. "Mihriban'ımın saçlarından öp tamam mı oğlum?"
"Başım üstüne baba." Titreyen sesiyle yüreğim daha da ağırdı.
Ona sarılmak, daha çok güven vermek istesem de yapamadım. Ayağa kalkıp saçlarını sevdim, diğer mahkumlarla sıraya girdim. Kapıdan çıkmadan önce dönüp oğluma tekrar bakmıştım, ağlamasını durdurmaya çalışırken polislerden korkup de boynuma sarıldığı anları gelmişti aklıma.
Koğuşa döndüğümde lavaboya geçip elimi yüzümü yıkadım. Şimdi eşimin yanında, yamacında olmalı; oğlumun sırtına da destek vermeliydim. Ama neredeyim? Bu boktan yerde. Lavabodan çıkarken ellerimi üzerime kuruladım. Koğuş ağasının yanına gidip direkt oturdum.
"Oğlun nasılmış?" diye sordu. Ağa olmasaydı görüşe çıkamazdım, müdürle o konuşup ikna etmişti.
"Çok pis saldırmışlar, yüzü gözü yara içinde. Parmağı da belli ki kırılmış, yamulmuş. Oğlumu mahvetmişler be ağam." Masaya bakarak konuşurken Satılmış'ımın o hali gözlerimin önünden gitmiyordu. Ağa küfrederek yüzünü sıvazladı. "Mahallelimin bu kadar cani olduğunu bilmezdim. Sanıyordum ki orada biz bir aileyiz..."
"İnsanlar böyle orospu çocuğu olarak doğuyorlar Musa, yapacak bir şey yok." Ağanın sözlerini tüm masa onayladı.
"Sokağa sokmuyorlarmış," dememle ağa bana döndü. Umursamadan masanın kirli yüzeyine bakmaya devam ettim. "Mihriban'ımı orada istemedikleri gibi oğlumu da kovmuşlar."
"Te Allah'ım! Sonra bu orospu çocukları dışarıda yaşaması yasal öyle mi?" Ağa kızarak elini masaya vurdu. Ona kalanları anlattığım her saniye daha da öfkelendi.
Burada benim yanımda olan ağadan başkası değil; eğer olmasaydı bile yaptığım onaylandığı için kimse kaş çatmıyordu bana. Sadece müdür kurallarına bağlı bir adam, aldığım cezaya göre aslında hiç görüşe çıkamazdım ama ağa sağ olsun.
"Oğlanı o mahalleye gönderemeyiz" diyen ağa sakallarını parmaklarıyla taradı. "Bu tarz piçleri az çok tanırım, cesaret bulup çocuğu tenhada öldürürler bile."
"O ev tek yerimiz. Tüm birikmişlerimizi, aldığımız borçları dükkana yatırdık. Tam bir sermaye de yapamamıştık, borçları kapatmaya çalışıyorduk. Başka bir yol bulmam gerek." Sözüm bittiği an ağa, elini omzuma koydu.
"Rüstem, kapıyı tutun." Rüstem kalkıp kapıda durduğunda diğer oğlan telefonu getirdi. Ağa birilerini arayıp hoparlöre aldı. Çocuksu bir ses yanıtladığında istemsizce güldüm.
Ağanın ailesi yok, abisinin ailesiyse ona baba der çünkü abisi vefat ettikten sonra onlara bakan, koruyan oymuş. Adam ağalığın hakkını veriyor.
"Senin oğlanın adı neydi?" diye aniden bana döndüğünde adını ve isteği üzerine telefon numarasını, hastanenin adını verdim. Anında konuşmasına geri döndü, "amcam dinle şimdi beni. Satılmış Akkaya, * hastanesinde annesi için kalıyor. Benim evi annenle bir güzel temizleyin, yeni eşyaları da dizin. Sonra git o çocuğu al, benim eve götür. De ki babanın selamı var, geleceği düşünmesine gerek yok. Tamam mı yeğenim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Satılmış -erkek versiyon-
Teen FictionErkek Versiyon kitabıdır, tamamı dram, zamansız bölümler.