5-

1.3K 107 73
                                    

02.05.24
Satılmış Akkaya

Çocuktum, bilmediğim sokaklarda yürürken ne üzerimde tişört ne de ayaklarımda terlik vardı. Hiçbir şey bilmiyordum, sadece kafamda Satılmış diyen bir ses vardı ve sürekli ağıran, sesler çıkaran karnım. Geceleri parkta ya da çöplerin arkasında yatarken kafamın içindeki Satılmış haykırışı daha da yükselir, insanlardan tamamen korkar hale gelirdim. Yanımdan geçen insanların bazıları bazen önüme para atarlardı, bazılarıysa bunlar senden benden zengin diyerek beni itekleyip giderlerdi.

Sonra o gün biri önüme para değil, plastik tabakta yemek uzattı; pilav üstü tavuk ve kuru fasulye, yanında tatlı tulumba. Uzatan eller çok güzeldi, sanki güneş tüm ışığını tabağa ve o ele veriyormuş gibi. Tabağı kapıp ağzımı direkt içine gömdüğümü hatırlıyorum, o sırada o el saçlarımı okşuyordu. Ninni gibi sesiyle beni seviyor, adımı ve ailemi soruyordu. Yemeğim bitene kadar bırak konuşmayı, nefes bile almamıştım. Sonunda tabak bittiğindeyse verene dönebilmiştim; uzun kumral saçları, kahverengi gözleri ve sevgiyle parıldayan gözleriyle kendisinin Mihriban olduğunu söylemişti.

Beni alıp bir çeşmede yüzümü yıkamış, temiz kıyafetiyle kurulamıştı. Üzerindeki hırkayı giydirirken vücudumdaki pisliklerden tiksinmemişti. Kucağına aldığında onu yormayacak kadar zayıftım. Zayıflığım omurgamı tamamen gösterecek kadardı ya...

Önce arabanın altından, eli yüzü motor yağı olmuş adama götürmüştü beni. Adam, eşinin kucağından alıp masaya oturtmuş yüzümü severken gülmüştü. Yanındakilerden kıyafet ve su istedikten sonra hiç tiksinmeden kafamdan öpmüştü, halbuki ben saçlarıma tutmaya bile tiksiniyordum.

Çocuk şubeye götürmeden önce güzelce yıkamış, tertemiz kıyafetler ve ayakkabı giydirmişlerdi. Çocuk şubedekilere eski kıyafetimi verdiklerindeki oradaki memurlar beni oyun odasına almışlardı. Pedagog eşliğinde ifade verirken -ki o zamanlar çocuk aklımla oyun öğretmenleriyle sohbet ediyorum sanmıştım- sadece kafamdaki sesin bana sadece Satılmış dediğini hatırladığını söylemiştim. Hastaneye götürüp testler yaptıklarında kanımda uyuşturucuya ve kafamda da büyük bir darbeye rastlamışlardı. O kadar korkuyordum ki insanlardan Musa babamın kucağından inmediğim gibi Mihriban annemin de parmağını bırakmamıştım. Beni yetimhaneye bırakmamaları için saatlerce çığlık çığlığa ağlamış, ikisinin de koynuna tırnaklarımı geçirmiştim.

Sonuç olarak şu anda on dokuz yaşımdayım ve Mihriban annem de Musa babam da beni çok seviyorlar. Aynı şekilde ben de onları seviyorum, canları sıkıldığında bile o gün bok gibi geçerdi. Şimdi bunca olay oluyor ve yüreğim dayanmıyor, sanki vücudumun her bir santiminde sürekli depremler oluyor.

Elimdeki alçıya, kolumdaki morluklara baktım. Anneme yapılan saldırının üzerinden bir koca hafta geçti, annemse her gün çok daha beter hale geliyor. Onu koruyamıyorum, iyi gelemiyorum, yanında olamıyorum. Her gün neden ölmediğine ağlıyor. Bağırsağı karnından verildi ve tuvaleti torbaya doluyor. O torbayı her değiştirdiğimde parmaklarını kırmak istercesine yumruklarının içinde sıkıyor, idrar torbasını alırken hıçkırarak ağlıyor. Tiksinmiyorum, midem bulanmıyor. Sadece iyileşsin istiyorum. Bir mucize olsun, haftalar öncesine, hatta beraber dağa kampa gittiğimiz güne dönelim istiyorum.

"Satı." Annem mırıldandığında ona baktım, oysa yine camdan dışarıya bakıyor. "Babandan haber var mı?"

Babam... Arayamamıştım, kimden, nasıl bilgi alacağımı da bilmiyorum. Hangi hapishanede olduğunu unuttum. Gözlerimi yere kilitlemiş düşünürken izleniyormuş gibi hissedip başımı kaldırdım, annem bana -daha doğrusu yaralarıma- bakıyor.

Satılmış -erkek versiyon-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin