VERA KARACA
Gidiyorduk. Keşke nereye gittiğimizin bir önemi yok diyebilseydim, ama keşke demenin bir işe yaramadığı gerçeği yüzüme tokat gibi çarpalı çok oluyordu. Melo'yla konuşmuştum. ne söylesem, nasıl bir açıklama yapmaya çalışsam sakinleşmemişti. Yalan söylemiştim. Gerçeğe inanmasının bir ihtimali yoktu çünkü.
Yarım saat içinde sessiz yolculuğumuza ara vermek için bir restoranın önünde durmuştuk. Merkeze yakındık ama daha bir saatlik yolumuz olduğundan bahsetmişti.
Kendimize, küçük mekanda iki kişilik bir masa seçip oturduğumuzda on bir sularıydı. Güneşi göremediğim devasa bir gün geçirmiştim ama sanki her şey daha birkaç saat önce yaşanmış gibi geliyordu.
"Ne istersiniz?"
"İki tane cheeseburger alalım." ona bakmadım. Menüyü bile elime almamıştım. Yemek istemeyeceğimi biliyordu. İştahım yoktu.
Garson gittiğinde ikimizin arasında pek çok anlamı içinde barındıran ölüm sessizliği sürüyordu. Gözlerimi onun dışında her yerde gezdiriyordum. Yüzündeki izlere baktıkça boğazım düğümleniyordu.
İkimiz dışında hiçbir müşterinin olmadığı tatlı bir yerdi. Loş ışık baş ağrıtmıyordu. Riverdale'den fırlamış Bob'ın Yeri gibi duran hoş bir bar tezgahı vardı.
Sıcak bir ortamdı. Ev gibi..
Masanın üzerinde ters duran telefonuma baktım. Elime almak istemiyordum. Sosyal medyaya uzun süredir girmemiştim. Yarın hava durumu nasıldı? Eskişehir'in neresindeydik? Gündemden bihaberdim. Aylardır düzenli olarak takip ettiğim de yoktu ama içerken evde ses olsun diye akşam haberlerini açardım. Biraz olsun düşüncelerimi dizginlemeye yeterdi.
O anlara geri dönmek istemesem de şu anki durumumu tercih edeceğimi sanmıyordum. Derslerimi düzene koymaya başlamıştım. Nasıl devam edecektim? Hayallerim çöp mü olmuştu?
İç çektim.
Boğazımdaki şalı çıkarmak istesem de garsonun polisi aramasını istemediğimden dokunmadım. Yol üzerindeki bir marketten benim için almıştı.
Sahi, benim için neden bu kadar uğraşıyordu? Havale geçirsem ona neydi? İnsanlık görevini yerine getiren bir adama benzemiyordu.
"Düşüncelisin." derin bir nefes alırken ona bakmadım. Gözleri yüzümde ateşten bir yol çiziyordu."Sen değil misin?" Sorumu duymamış gibi yaptı.
"Ne düşünüyorsun?" istemsizce gözlerimiz çakıştı. Öylece bana bakıyordu.
Bende ne görüyordu?
"Seni ilgilendirmeyen şeyler."
Nefes sesini işittim. Ellerimi kucağımda birleştirip gözlerimi oraya dikerken ceketi hala üzerimdeydi. Beni rahatlatanın ne olduğunu düşünmek istemiyordum. Sıcaklığı ve kokusu arasında gidip gelmek ölümdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzgun ve Tilki
Teen Fiction• "Bir varmış bir yokmuş, bir gün kuzgun ve tilki aynı karanlık çukura düşmüş. Ya ikisi ölecekmiş, ya da çukurdan beraber çıkacaklarmış..." (Gerilim müziğiiii)