Diyebileceğim tek bir şey var.
AĞAĞAĞAAAAĞAĞAĞAĞĞAAAAĞĞAĞAĞĞAĞAAĞAĞAAAAĞAĞAĞĞAĞAĞAAAAAĞAĞAĞAĞAĞAĞAĞAAAĞAĞAĞAĞAĞAĞAAĞAĞAĞAAAAĞAĞAĞAAAA...
(Biraz heyecanıma ortak olur musunuz? Noğlaaağğr!)
VERA KARACA
Üzerinde koordinatların yazılı olduğu bir kağıt. Üzerinde koordinatların yazılı olduğu lanet olası bir kağıt!
Açtığım çekmeceyi sıkıntıyla kapatıp, bir diğerine yönelirken başım çatlıyordu. Burada geçirdiğim üçüncü günün gecesiydi ve ben bir gündür o boktan kağıdı bulamamıştım. Yalın'la neredeyse hiç konuşmasak da diğerleriyle -Eda dışında- iyi anlaşıyordum. 8 Top oynamayı öğrenmiştim ve birlikte Amerikan Futbolu izlemiştik. Emre bayılıyordu.
Sanki her şey eksiksizdi. Mükemmel ve olması gereken buymuş gibiydi.
Olması gereken bu olabilirdi ama hayat bize kıçını sallıyorken bu zordu. Kendi kendime göz devirerek bir süre durdum.
Ateş'ten bir haber yoktu. Sonrasında onu tekrar tekrar aramıştım, Melike'yle konuşmuştum. Bana iyi olduğunu söylese de sesi kesinlikle aksini kanıtlıyordu. İçimdeki o his benim sonum olacaktı.
"Lanet olsun." mırıldanarak elime geçen eski yıllardan kalma müzik dergisini karıştırdım. Plak koleksiyonu bile vardı ama o lanet olası kağıt parçası yoktu.
Telefonumun flaşını kapatıp doğrularak karışan saçlarımı düzelttim. Duvara montelenmiş dolabın kapaklarını açıp kör ışıkta işe yarar bir şey bulmaya çalıştım.
"Yardım edebilir miyim?"
Siktir.
"Ben," öyle hızlı bir şekilde ona döndüm ki saçlarım yüzüme çarptı. Elimle onları çekerken yanına yürüdüm. Öylece duvarın dibinde dikiliyordu. Yüzü ifadesizdi. Bir an gülse nasıl görünürdü diye düşünmeden edemedim.
"Sen?" Önünde bağladığı kollarını çözüp ellerini siyah kotunun ceplerine soktu.
"Uyuyamadım."
Dudaklarını ıslattı. Bir adım atarak bana yaklaştı. "Ve sende garaja çıkıp dolapları karıştırmak istedin."
Dudaklarımı ıslattım, bakışı bile elimin ayağıma dolaşmasına neden olurken iki kelimeyi nasıl bir araya getirecektim?
"Çünkü..."
"Çünkü uyuyamadın."
"Hayır, sadece..." bir yalan söylemek bu kadar zor olamazdı! "Evet.."
Değildi zaten, ama o karşımdayken kelimeler dilime küsüyordu adeta. Nedenini bilmiyordum. Düşünmek istemiyordum.
"Sadece?" ısrarla yüzüme bakarken o turuncu cılız ışık yüzünün sol tarafına vururken sağ tarafında sadece gözü parlıyordu. Simsiyahtı. Ama eşsizdi.
"Hava almaya çıkacaktım, öyle etrafa bakınıyordum." gözleri gözlerime çakılmıştı. her şeyimi analiz ederken bakışlarımı kaçırdım. "Sen burada ne yapıyorsun?"
Cevap vermeden önce saniyelerin aramıza girmesine izin verdi. Sonra elini cebinden çıkarırken bir şey tutuyordu. Bana doğru uzatırken karın hizasında tuttuğu şeyi elime aldım. Zarftı.
Üzerinde ise Tilki yazıyordu.
Kaşlarım çatıldı. Açmak istemedim. Ardı ardına yutkunurken gözlerim onun üzerinde değildi. O ise siyahlarıyla beni mühürlüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzgun ve Tilki
Teen Fiction• "Bir varmış bir yokmuş, bir gün kuzgun ve tilki aynı karanlık çukura düşmüş. Ya ikisi ölecekmiş, ya da çukurdan beraber çıkacaklarmış..." (Gerilim müziğiiii)