KAFAYI YİCEEEM
Çok güzel olduuuuğğ
VERA KARACA
Neden burada olduğumu anlamamı sağlayacak bir şey yoktu. Sorumu cevaplayacak bir barzodan da beklentim sıfırdı.
Aramızdaki, uzun saniyeler süren sessizlikte çok şey vardı: sorular, tehlikeler, düşünceler ve karanlık. En büyüğü karanlıktı.
O elini göğsüne götürdüğü an aynısını yapmak istemiştim. Çünkü benim derime kazınmış bir sembol vardı. Onun da olmalıydı.
"Bakabilir miyim?"
Kaşları çatıldı hızla. Sesim kendine getirmiş gibi gözleri, boşluktan bana döndü. "Ne?"
"Dövmen var, değil mi? Nasıl yapıldığını hatırlamadığın." bir şey söylemeden zihninde dönen her düşüncenin hedefiymişim gibi bana bakmaya devam etti. Ben de çok şey düşünüyordum.
Melo'ya haber vermeliydim.
En sonunda bir cevap vermeyeceğini anladım. Üzerimdeki ceket beni soğuktan korumazken sokak lambası altında görebildiğim nefesimden çıkan buharı izledim. "Burası neresi?"
Yalın, ya da Kuzgun -çok da farklı değillerdi aslında- şaşırtıcı bir şekilde terslemeden depoya(?) baktı. "Burada arabalar var, bir çeşit tamirhane." dişlerini sıktığında hafif ışığın altında gölgelenen köşeli çenesine baktım. "Diğer tarafındaki girişi kullanıp alt kata indiğinde de gizli bir kumarhane var." göz göze geldik. "Tahmin edemeyeceğin kadar büyük bir kumarhane."
Aynı anda birçok şey düşünmeye başlamıştım.
"Sana mı ait?"
"Hayır." başka bir soru sormamam için çizgi çeker gibi çıkmıştı, sesi.
"Seni buraya o adam mı gönderdi?" bana öyle bir baktı ki, dudaklarımı ebediyen mühürlemek istedim. Bir şekilde başımı dik tutarak, kıstığım gözlerime ona bakarken yutkunduğumu gizlemeye çalıştım. "Konuşmazsak neler olduğunu çözemeyiz."
"Ortada çözülecek bir şey yok. Eğlence arayan işsiz bir piçin eline düştük. Ne kadar birbirimize soru sorsak da bu iş çözülmeyecek." sesi düzdü ama sakin değildi. Öyle iriydi ki sinirlendiği an gördüğü her şeyi yakıp yıkacakmış gibi duruyordu.
Gözlerimi kaçırdım.
"Muhtemelen buraya gelmemin sebebi, konuşmamızı istemesi." dudaklarımı ıslattım. Ağırlığımı bir bacağımdan diğerine verdim. "Eninde sonunda olacağını bildiğin bir şeyi niye reddediyorsun?"
"Her neyse." depoya doğru yürümeye başladığında adımlarım onu takip etti. Sırtındaki Ouroboros'a baktım. Göğsümdeki gibi kırmızıydı ve karanlıkta zor seçiliyordu. Her adımımda bütün bedenim sarsılıyordu. Açıkta kalan bacaklarım buz kesmişti. Olanlar ağır gelmeye başlamıştı. Bünyem daha ne kadarını kaldırabilirdi, bilmiyordum.
İlaçlarımı almamıştım.
Yeni yeni düzene sokmaya başlamamla birlikte bugün hiç dikkat etmemiştim. Umarım bu dengemi sarsmazdı.
"Neden burada olduğum hakkında bir fikrin var mı?" diye sorduğumda, devasa sürgülü kapıyı yana doğru çekerken hiç zorlanmamıştı.
Soruma cevap vermedi.
Dişlerimi birbirine kenetleyip, kapının ardında kalan karanlığa adım attım. Gürültülü bir şekilde birkaç ışık yandığında gözlerim hızla etrafı taradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzgun ve Tilki
Genç Kurgu• "Bir varmış bir yokmuş, bir gün kuzgun ve tilki aynı karanlık çukura düşmüş. Ya ikisi ölecekmiş, ya da çukurdan beraber çıkacaklarmış..." (Gerilim müziğiiii)