VERA KARACA
Aynadaki aksime bakarken göğüslerimin üzerinden sıkıca bağladığım beyaz havluya, omuzlarımdan aşağı damlalar düşüyordu. Saçlarımdaki havluyu çıkarıp yatağın üzerinde doğru fırlattım. Elimi ıslak saçlarımdan geçirip parmaklarımda düğümleri çözerken yaşadıklarımın hangisi düşünüp tartacağımı şaşırıyordum. Şu an bile tetikte olan bedenim gözüme uyku girmesine engel oluyordu. Saat gece yarısını geçmiş olmalıydı.
Göğsümün biraz üzerinde kalan, yarısı havlunun altında kalmış kırmızı Ouroboros dövmesine baktım. Ufak tefek olsa da rengi dikkat çekiyordu. Dikkatli bakıldığında çizgilerde taşma bile vardı.
Bunu kim yapmıştı? Bilinmeyen mi?
Soru yok. Soru yok.
Cevabını bulamayacağını bildiğin sorular seni sadece tüketir.
Yalın'a olan borcumdan dolayı benden aldığı kolyemin yokluğunu hissederek elimi boynuma attım. Onu neden vermediğini bilmiyordum ama en kısa sürede almalıydım. Motor borcuyla ilgili de konuşmam gerekiyordu. Olanlardan sonra bir sığınakta yaşayıp başka birinin kıyafetlerini giyerken ve arada bir taranıp, pusuya düşürülürken bunlar geri planda kalıyordu.
Oflayıp Açelya'nın benim için getirdiği, paketi açılmamış iç çamaşırlarına uzandım. Havlumu çözeceğim an kapı açıldığında gözlerim ardına kadar açıldı ve düşme ihtimali varmış gibi havlunun kenarlarını kavrayarak gelene döndüm.
"Siktir, kapıyı çalmadım." yutkundu. Önce bilinçsizce yaptığı kesinlikle belli olan, bocalamış bir ifadeyle baştan aşağı beni süzdü. Saniyeler bu süre boyunca uzamıştı. Sonrasında bakışlarını kaçırdı, siyah gözleri bana değmemek için üstün bir çaba sarf ederken derin bir nefes alarak bedenimi ona doğru çevirdim. "Şey söylemek için geldim," gözlerime baktı. Kaşları çatıktı. Bir şeyler mırıldandı. Arkadan birkaç ses geldiğinde beni görme ihtimalleri varmış gibi bedenini içeri atıp arkasından kapıyı kapattı. "Biri geldi."
"Tamam," omuz silktim. "Bunu giyindikten sonra da konuşabiliriz?"
"Evet, üzgünüm. Sadece," gözleri göğsüme doğru düştüğünde bu sefer bakışlarını kaçırmadan dövmeme bakarken dudakları aralanıp geri kapandı. Çatık kaşlarına bir yük daha binmiş gibi gözlerini kaçırmadan konuştu. "Ourobors."
Yüzümün hemen önünde titreşen bir mum alevi varmış gibi yanaklarım ısınırken saçlarımla biraz kapatmaya çalıştım. Onun dikkatli bakışları durumu olduğundan daha tuhaf kılıyordu.
"Evet, öyle."
Adem elmasının hareketini izledim. Sanki yaralı bir ceylanmışım gibi bana büyük bir temkinle yaklaştı. Nefesimi tuttum. "Bakabilir miyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzgun ve Tilki
Teen Fiction• "Bir varmış bir yokmuş, bir gün kuzgun ve tilki aynı karanlık çukura düşmüş. Ya ikisi ölecekmiş, ya da çukurdan beraber çıkacaklarmış..." (Gerilim müziğiiii)