•
Hastaneye en son Jungkook'u almak için geldiğimi hatırlıyordum. Omega, bu çocuğu istemediğini söyleyip aldırmak için geldiğinde biliyordum bazı şeyleri. Bu çocuktan vazgeçemeyeceğini hissetmiştim. Hislerimde de haklı çıkmıştım. Jungkook ondan vazgeçmemişti, vazgeçememişti. Şimdi de vazgeçmezdi değil mi? Ona sıkıca tutunurdu değil mi? Birbirlerine sıkıca tutunurlardı değil mi?
O gün bu hastane kapısından çıkarken bazı şeylere tekrar inanmıştım. Mutlu bir aile olabileceğimize.
Ama şu an oturduğum bu yerde içimdeki o umut yoktu. Çünkü alfam artık yanımda değildi. Onu hissetmiyor oluşumun sebebini ise düşünmek dahi istemiyordum.
Bakışlarım ellerime değerken derin bir nefes almıştım. Bazı yerleri kan lekeleri olmuştu. Bu kanın ruh eşime ait olduğunu bilmek ise nefes almamı engelliyordu sanki. Bu yüzden ayağa kalkmış ve safsak adımlarla hastane koridorunda ilerlemiştim. Koridoru döner dönmez karşılaştığım bedenler ile yüzümdeki ifadede hiçbir değişiklik olmamıştı. Olamamıştı çünkü ne diyeceğimi bilmiyordum.
Yoongi, nefes nefese kalmış bir şekilde karşıma geçerken de yüzüme bakıp hızlıca konuşurken de ben bakamamıştım en yakın arkadaşımın yüzüne.
"Taehyung, ne oluyor? Jungkook nerede, kardeşim iyi mi bir şey söyle?"
Sesi telaşlıydı. Bakışları endişeyle yüzümde gezinirken benden bir şey söylememi bekliyordu. Ancak benim de söyleyebileceğim bir şey yoktu.
"Bilmiyorum, içeriye aldılar. Ama hâlâ bir şey söylemiyorlar."
Sesimin çıkmasına bile şaşırırken öylece bekledim. Bana hesap sormasını, yakama yapışıp ona iyi bakamadın demesini bekledim. Karşıma geçip bana sarılmasını değil.
Jungkook benim ruh eşimdi. Okulda yanında ben vardım. Ona bir şey olacağını hissedememiştim. Benim suçumdu. Şu an bu halde olmasının bir sebebi de bendim. Neden beni suçlamıyordu? Çünkü ben suçluyordum. Neden o da aynısını yapmıyordu?
Ne düşüneceğimi bilmiyordum. Ne yapmam gerektiğini de. Öylece içeriden bir haber gelmesini mi bekleyecektim ben? Peki ya alfam, o niye yanımda değildi? Neden bana bir şey söylemiyordu? Ruh eşimin nasıl olduğunu neden söylemiyordu bana?
O, Jungkook'un omegasını hissediyordu. Birbirleri ile iletişim içerisindelerdi. Ama bu şu an için hiçbir işe yaramıyordu. Ben Jungkook'un şu anda nasıl olduğunu bile bilmiyordum.
"Nereye gidiyordun?"
Yoongi'nin benden ayrıldıktan sonra sorduğu soruyla bir an düşündüm. Kalkıp da nereye gittiğimi?
Daha sonrasında bakışlarım ellerime indi. Kan lekeleri yine gözlerimin önüne gelince yutkundum ve ifadesizce konuştum.
"Ellerimi yıkayacaktım."
Ellerim Yoongi'nin avuçları arasında karışınca o da baktı öylece. Elimdeki kan lekeleri ikimizi de nefessiz bırakınca irkilip ellerimi geri çekmiş ve yanından yürüyerek geçmiştim.
Jungkook, hayatımın tamda içindeydi artık. Kalbimdeki acı ise bunun kanıtı.
Lavabonun kapısını açar açmaz kendimi içeri atmış ve duvara tutunarak aynanın karşısına kadar gelmiştim. Toparlanma gerekiyordu. Bu halde onun karşısına çıkamazdım. Önümdeki musluğu açmış ve ellerimdeki kan lekeleri gitsin diye ovalamaya başlamıştım.
Kırmızı rengi suya karışınca sancılı bir nefes almıştım. Aynaya bakmak istemiyordum artık. Ne halde olduğumu görmekte. Sadece Jungkook'u istiyordum. Ona ne zaman bu kadar bağlanmıştım? Ne zaman onsuzluğu düşünemeyecek hale gelmiştim bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bien-aimé • Taekook
FanfictionJeon Jungkook ilk kızgınlığını ruh eşiyle geçirdiğinden habersizdi. Okulda edebiyat hocası ile ellerinin temas etmesi ikisinin de hayatını tamamiyle değiştirecekti.