9. BÖLÜM

288 79 4
                                    

Bu kitap, yetişkin içeriği ve argo kelimeler barındırmaktadır.

Oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayın.🌸

İyi okumalar dilerim.❤️‍🔥

❖❖❖❖❖

Masadan kalkmaya çalışırken, masanın ayağına takıldım ve dengemi kaybettim. Sendelediğimde, düşmek üzereyken son bir çaba ile sandalyeye tutundum, parmaklarım sert bir şekilde masaya kapandı. Güllerin dikenleri acı bir sızıyla derimi işgal etti. Canımın acısına aldırmadan gülleri ittirdim, bir avuç dolusu hayal kırıklığını umursamadan. Masadan kayan güller, yavaşça yere döküldü.

Masadaki üç kişinin de gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum, sessizlik etrafa yayılmıştı ve yalnızca kendi nabzımın sesi yankılanıyordu. Buradan uzaklaşmam gerekiyordu, bu yoğun duygu ve düşüncelerle zihnimin karmaşasını yenmeye çalışıyordum. 

Telefonum neredeydi? Buraya geldiğimde hiç çıkarmamıştım. Ateş, bir şey olursa onu aramamı söylemişti, fakat bu karanlıkta, kendi sesimi bile duyamıyordum. Kapıda korumalar olacak demişti, ama şimdi hiç kimseyi göremiyordum. İçimde bir çaresizlik dalgası, çığlık çığlığa denizin ortasında boğulmuş bir denizci gibi, her yanımı sarıyordu.

Titreyen ellerimle çantamı sıkıca kavradım. Çantayı açmaya çalışırken, parmaklarım adeta ip gibi kayıyordu, ama yine de pes etmedim.

"Ne oluyor Destina?" diye sordu Ege, soruyu duydum, ancak onun sesi, yüreğimdeki karanlık fırtınanın gürültüsüyle kayboldu. Telefonumu bulmam gerekiyordu, Ateş'i aramalıydım.

"İyi misin kızım?" diye sordu Murat amca. Murat amcanın endişeli sesi, kelimelerin dudaklarımda birer tutsak olduğunu hissettirdi,  cevap veremedim.

"Destina, yavrum sakinleş bir şey mi oldu?" dedi Hafize teyze. Hafize teyzenin sakinleştirici sözleri, içimdeki çalkantıyı dindirmek için çırpınıyordu, fakat benim için sadece birer boş hece olarak kalıyordular.

Midem bulanıyordu, sanki içimde bir fırtına kopuyordu ve ben bu dalgaların altında boğulmak üzereydim. Umursamadım, midem çok bulanıyordu, kelimelerin yetersizliğiyle çevriliydim, sessiz çığlıklar içinde kaybolmuştum. Gözlerim etrafa savruluyordu, ama hiçbir şeyin anlamını kavrayamıyordum.

Telefonu zorlukla çantamdan çıkardım. Ağır adımlarla ilerlemeye çalışırken, telefonumu titreyen ellerimle açtım. Her bir hareketim adeta bir çileye dönüşmüştü. Ateş'in ismini gördüm ve titreyen parmaklarımla üzerine tıkladım, ardından aramayı başlattım. Ateş'in aramayı yanıtlamasını beklerken, diğer elimdeki notu sıkıca avucumun arasında tutuyordum. Kağıt, avucumda bir top gibi buruşmuştu. Bir yandan da telefonda Ateş'in sesini duymayı umut ediyordum.

Telefon açıldığında, "Ateş..."diye mırıldandım. Dudaklarımdan zorla süzülen kelimelerle telefonda titreyen sesimi bastırmaya çalıştım.

"Bir şey mi oldu Destina?" diyerek endişe dolu bir tonla sordu Ateş.

"Ateş... çok kötü... Çok kötü bir şey... oldu," dedim, nefesim boğazımda düğümlenirken.

"Ne oldu? İyi misin?" dedi. Sesi, yüreğimdeki kaygıya tercüman oluyordu.

"Değilim. Gelip beni alır mısın... lütfen? Hemen... gel," diye yalvarırken, kelimeler arasına sıkışan çaresizliğim ona da bulaşıyordu. Ateş'in sesindeki endişe, beni sarıp sarmalarken, içimdeki korku daha da büyüyordu.

Ateşin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin