10. BÖLÜM

221 77 2
                                    


Bu kitap, yetişkin içeriği ve argo kelimeler barındırmaktadır.

Oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayın.🌸

İyi okumalar dilerim.❤️‍🔥

❖❖❖❖❖

NOT:

Bir süre yeni bölüm yayınlayamayacağım çünkü önceden paylaştığım 9 bölümü düzenlemeye başlayacağım. Bu süreç çok uzun sürmeyecek, ancak biraz sabırlı olmanızı rica ediyorum.

❖❖❖❖❖

Ateş'in Diyar'a biçtiği en büyük ceza, onu kendi cehenneminde yalnız bırakmaktı. Alevler, intikamın acımasız kıvılcımlarıydı; kudretli ellerinin kavurucu dokunuşuyla her bir köşede haykırarak dans ediyorlardı.

Diyar, evinin enkazı arasında kıvranırken, yavaş yavaş farkına varacaktı; acıya sebep olanın aslında kendisi olduğunu. Her çatırdayan odun, her sönen alev, ona hikayesinin en karanlık bölümlerini hatırlatacaktı. Hayatın yangını her şeyi silip süpürdüğünde, geriye sadece kül ve acı kalırdı. İşte o zaman, intikam ateşi sönmüş olacaktı, ancak öfke sonsuz bir karanlıkta hüküm sürecekti. Ölüm, onun kaçamayacağı bir gerçekti. Onu bekleyen karanlık, ona her adımını hatırlatacaktı; huzur verici bir sessizlik değil, sonsuz bir pişmanlık ve yıkım.

Diyar, karanlık bulutlar altında sinsi bir savaş başlatmıştı. Ancak bu savaşın öncesinde, sonrasında ya da şu anında bir son yoktu. Zamanın akışı, onun için anlamsızdı; çünkü savaş, geçmişle gelecek arasında sıkışmış bir kısır döngünün bir parçasıydı.

Ölümün kaçınılmazlığını kabul etmiş olmasına rağmen, Ateş'in onun her adımında olması artık Diyar için bir cehennemdi.

Ateş'in ciddi ve sert görünen yüzünü inceledim. Derin çizgiler ve donuk bir ifade, onun iç dünyasının karmaşıklığını yansıtıyordu. Gözlerinde hiçbir acıma belirtisi yoktu, ama aynı zamanda mutlu da görünmüyordu. Bu hayatın onu sürüklediği karakterden memnun olmadığı belliydi, fakat başka bir yol da göremiyordu sanki. İçinde bir yerlerde bir boşluk vardı, bir eksiklik, belki de kayıp bir parça...

Onunla konuşmak istiyordum, ama ne diyeceğimi bilemiyordum. Zihnimi bir dizi soru ve düşünce dalgası kaplamıştı. Karşımdaki adam, duvarlarını yüksek bir kale gibi örmüş gibiydi, ancak bu kale içinde bir yerlerde bir çatlak olduğunu seziyordum.

Bana yüzünü dönmeden, düz bir ifadeyle, "Bir şey mi söyleyeceksin?" diye sordu.

Onun dikkati en ufak ayrıntıları bile yakalıyordu. Sadece çok kısa bir süre yüzüne bakmış olsam bile, hızlı bir şekilde fark ediyordu. Gözleri, sanki bir pusula gibi her şeyi taramak ve anlamak için çaba sarf ediyordu. Hatta bazen, sanki düşüncelerimi de okuyabiliyor gibi hissediyordum. Bu, mantıklı bir açıklama olmasa da bazı anlarda gerçekten de öyle hissettiriyordu.

''Hayır.''

"Neden beni yiyecekmiş gibi bakıyorsun o zaman?"

"Öyle bakmıyorum. Eğer yiyecek olsaydın, benim tercih ettiğim bir yemek olmazdın," diye yanıtladım, kaşlarımı kaldırarak. Bu sözlerim üzerine kaşları hafifçe kalktı ve yüzünde minik bir gülümseme belirdi.

''Benim de öyle,'' dedi fakat kendisini mi yemek istemezdi yoksa benden mi bahsetmişti algılayamamıştım.

Diyar'ın yerde acıyla kıvranması hala zihnimin bir köşesindeydi. Hayır, ona acımıyordum. Ona yönelik bir acıma değil, sefil eylemlerine karşı duyulan bir nefret hissediyordum. Küçük bir çocuğun annesiz kalmasına sebep olan bu adam, şeref denen kavramı bir kenara atmış bir yaratıktı.

Ateşin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin