"Sana oppa demem hakkında ne düşünüyorsun?" diye sordum, o beni taşırken ve bende kafamı ona yaslamışken.
"Bana seslendiğin sürece, nasıl seslendiğinin bir önemi yok." dedi, bana bakmadan.
"Yani abi* bile desem kendini kötü hissetmeyecek misin?" ona baktım tepkisini görebilmek için.
*Oppa yerine oraboni diyor. Has be has abi diyor yani. Eski korece olarak da düşenebilirsiniz.
"Bilmem." dedi, yine bana bakmadan.
Kafamı yeniden biraz aşağı eğdim ve rahatça ona yaslanmaya devam ettim.
"Rahatsızlıktan çok, yakın değilmişiz gibi hissettiriyor. İsmimle seslenmen daha samimi hissettirirdi." dedi, daha sıcak bir ses tonuyla.
"Euijoo-ya..." ona seslendim utanarak ve ona bakmaya bile çalışmadım.
"Bu daha yakın." dedi ve kıkırdadı.
Ona yaslandığım için kıkırdaması ve kalp sesi olduğu gibi duyuluyordu. Kalplerimizin ritmi çok benziyor... Çok hızlı atıyorlar.
Kaldığımız eve geldiğimizde, salonda domino taşı gibi dizilerek oturmuştuk.
Yanıma oturan Nicholas, diğerlerinin koluma deyip canımı acıtmalarından korktuğu için onlarla kavga ederek bu yeri kazanmıştı. Diğer yanımda ise beni tek bir saniye bile bırakmayan EJ vardı.
"Oppa, büyü yapıldıysa canım nasıl acıyacak?" diye sordum Nicholas'a.
"Ne olacağı belli olmaz. Bu deliler yanlışlıkla bile olsa canını acıtır bir şekilde." kollarını bağladı ve arkasına yaslandı.
"Sende deli deği-" Maki'nin lafını bölen, onu şiddetle susturan Harua olmuştu.
K.O! Bu raundun kazananı Harua!
"Nasıl oldu bu olay?" diye sordu Aesook dedikleri büyücü kız.
"Kıyafetlerimi değiştim, sonra kapıyı açacaktım ama beni bir şey durdurdu ve üzerime atladı." dedim, korkutucu anları tekrar düşünerek.
"Gölgeler bir şekle bürünebilir mi?" diye sordu Maki, Harua'dan kurtulmuşken.
"Sanmıyorum. Gölgeler hakkında elimizde çok fazla bilgi yok ama bunu daha önce hiç duymamıştım. Ve neden bir insana saldırsınlar ki?" ~Aesook
"Onların gölge olduklarını sanmıyorum. Yani yalnızca karanlıkta hareket etmeleri bunu kanıtlar nitelikte ama tek başlarına hareket ettiklerini sanmıyorum. Paradokslar gölgelerin yaratabileceği şeyler değil." dedi EJ, yine lider moduna bürünmüşken.
"Paradokslardan bahsediyorsak bu iblislerin işi olabilir." dedi Aesook, EJ gibi çok ciddi bir haldeyken.
Kıvırcık ve kabarık saçları, üstüne giydiği vücut hatlarını belli eden siyah kıyafetlerle yüzüne bakmaya bile gerek kalmadan güzel olduğunu söyleyebilirsiniz ama yüzüne bakınca daha da güzel olduğunu kesinlikle kabul edersiniz.
Bunu sadece ben düşünmüyor olsam gerek, Yuma'da ona benim gibi güzel olduğunu bilerek bakıyordu.
Çok şirinler!
Saatin çoktan gece yarısına geliyor oluşu ve yetersiz ışık, beni terletmeye yetmişti. Nicholas ile tanıştığım o akşamdan beri içimdeki bu korku beni yiyip bitiriyor. Tıpkı bugün olan şey gibi... Önceki paradokslar gibi... Hepsi devam edecek. Ölmeden kurtulabilecek miyim? Benim sorunum ne ki? Benden ne istiyorlar? Kolyeyi onlara versem bile bu iş neden çözülmüyor?
Bıktım... Cidden bıktım. En başında olduğumuza inanmak istemiyorum. Bundan nasıl kurtulacağım?
Gözlerimi korku ile açıp kapadığımda, kendimi bizim binanın önünde buldum.
Ne?
Kolumdaki yaraya bakmak için kıyafetimin kolunu sıyırdım ama hiç bir şeyin olmayışı ile derince nefes verdim. Zaten kıyafetim de bir elbise değil, eşofman ve tişört.
O zaman... Ben bir rüyada mıyım?
Rüyada olsaydım, her istediğimi yapamazdım.
Lucid rüya olduğunu düşünsem bile, bu kadar ileri gidemem. Astreal seyahat gibi olur bu.
Bir anda koltukta uyuyakalmış olmam da mümküm değil. Bayıldığımı da hatırlamıyorum. Sadece korkuyordum...
O zaman... O olanların hepsi bir rüya mıydı? Biz oraya hiç gitmedik mi?
Dur... Ya onlar kurtadam değilse?
Tabii ya! Zaten o tarz şeyler fantastik saçmalıklardan ibaret! Nasıl gerçek olabilir ki?
Sadece onlarla tanıştığım için rüyama girmiş olmalılar.
Acının kaybolması falan... Hem o kız da bir yerden tanıdık geliyordu. Sanırım lucid rüya olarak gördüğüm şey bu saçmalıklardı.
Sonunda gerçeklikteyim, değil mi?
Öyleyse neden buradayım?
Ah, hayır... Parktan dönüyordum. Cidden, nasıl unuttum?
Yavaşça adımladım ve binanın açık olan kapısından içeri girdim. Merdivenleri yavaş yavaş çıktım ve dairemizin önüne gelince zile bastım.
Hadi ama... Annem ve babam evde beni bekliyorlardı. Bir yere gitmediler di'mi? Bana haber vermeden mi?!
Telefonumu çıkardım ve annemi aradım. İçeriden telefonunun zil sesini duymamla, bu sefer kapıyı tıktıkladım ama ilk tıktıklamamla kapı açılınca tedirgin bir şekilde içeri girdim.
Salonda karşılaştığım manzara ile telefonum elimden düştü ve yere çöktüm.
Lütfen, asıl bunlar bir kâbus olsun.
Yalvarırım!
Annem de, babam da yerde kanlar içinde uzanıyordu. Kalpleri sökülmüş, tırnakları koparılmış ve gözleri açıktı.
Ya abim? Odasında, kendi halinde ve asla dışarıdaki seslere kulak asmıyor olmalıydı. Öyle ki, ben dışarı çıkmadan önce kulaklıklarını takmış ve yatmıştı.
Titreyen bacaklarımla yerden kalktım ve ayakta durmaya çalışarak abimin odasına gittim. Kapıyı açtığımda, içeride kimseyi görmemek beni daha da değişik bir ruh haline sokmuştu.
Burada ölü olsa daha mı iyiydi? Yoksa olmaması mı onu daha kötü yapar?
Ben gideli yalnızca 15 dakika oldu... O mu yaptı? O bir kurtadam, değil mi?
Nasıl olur? Her şey çok karışık... Neden? Ne olduğunu çözemiyorum! Hangisi gerçeklik? Aklımı kaçıracağım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SHADOW // &TEAM
FanfictionBelki sizi öldürecekler, belki işkence edecekler, belki öylece peşlerinden sürükleyecekler, belki bir yem gibi ortaya atacaklar ama sizi kendi hayatlarını bile riske atarak koruyadabilirler. Onlara güvenmek sizin elinizde. Ya onlar için kendinizi yı...