🔗
15. Bölüm: Düşünceler Silsilesi.
Bütün ömrümüz sınavla geçiyor. Gerek okul sınavı gerekse hayat sınavı. Bunların hepsinden yüksek not aldığımız da muamma gerçi. Yine de elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz; ki bence bu bile yeter. Çalıştığımız derslerle aldığımız notlar gibi hayatta verdiğimiz kararlarla da belli bir not alıyoruz. Bazen iyi yani yüksek not, bazense kötü yani düşük not. Hiçbirinin önemi yok. Önemli olan; yaşamak.
Yaşam, kimine göre uzun kimine göre kısa. Belki de kısa olanlar için daha güzel oluyordur ma geride kalanlar yani uzun olanlar için kötü bir durum bence. Yaşamını yitiren kişi ortadan kayboluyor, hiçbir şey hatırlamıyor, birini seven kalbi bile çürüyüp yok oluyor. Ama o sevdiği kişi... İşte onun için hayat çok zor oluyor. Binlerce anı yaşadığı insan artık yanında değil. Bedeni toprağa karışmış, ruhu başka alemlerde. Kendisi gidiyor sadece hafızalarda ki anılar kalıyor.
Ölüm diyoruz buna. Ölüm. Dört harfli ama sonsuzluk vadeden kelime. Ne bir çözümü ne de telafisi olan bir şey, bir durum. Bunu bilen kişi için kurtuluş belki de.
Allah, önce sevdiği kullarını yanına alırmış. Allah'a kavuşuyorsun işte. Nasıl kötü olabilir ki bu durum?
Gözümden akan bir damla yaşı kimse görmeden sildim. Kampüste oturmuş, kitap okuyordum ama kitabın sonunda aşıklar ayrılmıştı. Kadın ölmüş, adam kalmıştı. Ne kadar yaşamak denirse o kadar yaşamaya devam etmişti. Çünkü bir kızı vardı. Ve tabi bir de oğlu. Abi kardeş babalarına destek olmuşlardır umarım. Kitabın kapağını kapattım ve çantama koydum. Geldiğim ilk anda aldığım ama buz gibi olan kahveden bir yudum aldım. İçemeyeceğimi anlayınca geri bıraktım.
Uzun zaman sonra, yaklaşık iki sene, üniversiteye derse gelmiştim. Dondurmak için oluşan bazı sebepler artık ortadan kaybolduğu için okuluma devam etmemde hiçbir sakınca yoktu. Sabah kalktığımda, hazırlanırken ilk kez gidiyormuş gibi hissettim. Çağan, Yağız ve Leya da başlamışlardı. Leya ve Çağan aynı üniversitede ama farklı bölümlerde okuyordu. Ben ve Yağız da iki farklı üniversitede okuyorduk, maalesef. Birde Ecrin var. Ecrin bizden habersiz İzmir'den İstanbul'a yatay geçiş yapmış. İlk söylediğinde çok mutlu olmuştuk hepimiz. Şimdi ikimiz aynı yerdeydik. O tıp fakültesi bölümünde ben ise mimarlık.
Ders saatlerimiz uyuşmadığı için, kendi başıma takılmak zorunda kalıyordum. Ama tabi ki bundan şikayetçi değilim. Seviyorum yalnız olmayı.
Karşımdaki sandalyenin çekildiğini görünce başımı kaldırdım. Gelen kişi Alisa'ydı. Tercihlerimizi birlikte yaptığımız için ikimiz de aynı üniversitedeydik. O, güzel sanatlar okuyordu. Kendisinin resme oldukça fazla yeteneği var çünkü. "Nasıl, özlemiş misin bu ortamı?" Diye sorunca gülerek başımı salladım. "Çok." Dedim ve gözlerimi etrafta gezdirdim. "Bayağı değişmiş ama. En son geldiğimde böyle değildi." Dediğimde beni onayladı. "Geçen sene, yaz tatilinde yapılmış her şey. Ben de ilk geldiğimde çok şaşırmıştım." Dedi ve soğumuş kahvemden bir yudum aldı. "Soğumuş bu!" Yüzünü buruşturup geri bıraktığında küçük bir kahkaha attım. "Evet, alırız birazdan yenisini." Diyerek gülmeye devam ettim.