🔗
18. Bölüm: Yılların Aşkı.
Huzur. Hissettiğim tek duygu bu şuan. Efe benim için huzur demek. Çıplak göğsüne dağılan saçlarımı okşaması, benim onun teninde gezen ellerim birbirini tamamlayan şeyler gibi.
Dün gece ilk defa Efe'yi bu kadar hissetmiştim ve bundan pişman değildim. Eminim ki o da pişman değildi. Başını boynuma gömmüştü belki de uyuyordu. İkimizin de üzerinde tatlı bir yorgunluk vardı. Onunla uyumak ve bu yataktan hiç kalkmamak istiyordum. Ama benim okulum onun ise işi vardı. Mecburen kafasını kendimden uzaklaştırdım. "Sevgilim, saat dokuz olmak üzere." Aslında ikimiz de çoktan geç kalmıştık. "Olsun." dedi, umursamaz bir sesle. Gülerek doğruldum. "Olsun, olmaz. Kalkmamız lazım." dedim ama beni dinleyen kim? Kolumdan tutarak kendisine çekti beni. Saçlarım bütün yüzünü kaplasa da o bundan rahatsız gibi gözükmüyordu. Biraz doğrulup yüzüne baktım. Gözlerimiz konuştu adeta. Sonra yerlerini dudaklarımıza devrettiler. Muhteşem bir uyum içindeydik. Alt dudağım Efe'nin dudakları arasında ezilirken ağırlığımı üstüne verdim. Ellerini belimde birleştirdi. Benim ellerim ise dağınık saçları arasında geziniyordu.
Hiç istemediğim bir ses duydum. Çağan'ın telefonu çalıyordu. Babasının ya da Yağız'ın aradığına emindim. Ondan uzaklaştığım için huzursuz oldu. "İstifa edeceğim, o olacak!" dedi sinirle. Biraz olsun sinirini yatıştırmak için, "Ama istifa edersen çocuklarımıza nasıl bakacağız sevgilim?" dedim ve işe yaradı. Yüzündeki gülümsemeyle telefonunu geri koydu. "Önce bi' çocuğu yapalım da dedesi kıyamaz ona işe alır beni." dediğinde kahkaha attım. "Hiç sanmıyorum sevgilim." elleri yine belimi bulmuş ve beni kendisine çekmişti. "İşsiz güçsüz bir adamla evlenemem." dediğimde ikimiz de güldük. "İşsiz güçsüz de olsam, evlenirsin sen benimle." diyerek göz kırptı. Haklıydı. Benim Çağan'dan başka biriyle olmama imkan yoktu. Ama bunu ona söylemedim. Yataktan kalkıp tişörtünü üzerine geçirirken onu izledim. Banyoya girdiğinde duş alacağını anlayıp yataktan kalktım. İşe gitmeden kahvaltı etmesi gerekiyordu. Aç aç gönderemezdim onu.
Merdiven basamaklarını hızlı hızlı inerken dün gece aklıma geldi. Adımlarım yavaşladı ama çok fazla oyalanmadan hızlıca mutfağa girdim. Dolaptan kahvaltılıkları çıkartıp masaya dizdim. Hava soğuk olduğu için mutfaktaki masada yiyecektik. Pratik olması için sadece tost yapacaktım. Dolaptan kaşar peynirini çıkardım ve bir kenara koydum. Hızlı bir şekilde tostları da hazırlayınca işim bitti. Tostları ortadan ikiye bölüp tabaklara koydum. Ben iki tabağı masaya koyarken belime iki kol dolandı. Derin bir nefes alarak boynumdan öpüp beni kendine çevirdi. "Niye uğraştın bu kadar?" diye sordu. Omuz silkip yanağından öptüm. "İşe aç aç gitmeni istemedim." dedim ve kolundan tutarak sandalyeye oturttum. Bir tık zorlanmış olabilirim.
"Hadi hemen ye, geç kaldın zaten." dedim ve hazırladığım kahvesini verdim. "Sen de geç kaldın." diyerek kahvesinden içti. "Olsun, yapacak bir şey yok." dediğimde hafiften güldü. Kahvaltımızı yaparken sessizdim. Ama Çağan, benim aksime dün geceden bahsetmekten keyif alıyordu. "Hayırdır dün susturamıyordum seni şimdi konuşmuyorsun?" dudağımı ısırdım utançla. "Çağan, susar mısın?" dedim, kısık sesle. O ise, "Çağan mı? O kim?" diye sordu. Anlayamadığım için, "Ne?" diye sordum. "Dün geceden sonra Çağan ismimi unutmuşum." bilerek yapıyordu! "Hep Efe dedin ya." göz kırptı, gülerek. Gıcık! "Of ya!" dedim sinirle. "Ben gidiyorum, daha eve gidip üzerimi değiştireceğim." sandalyeden kalkıp yürümeye hazırlanmıştım ki, elimden tutarak beni durdurdu. "Naz, şaka yaptım ya!" dedi. Sanırım ciddiye alıp kızdığımı düşünmüştü. Oysa ben, utancımı gizlemek için böyle davranıyordum. "Biliyorum." dedim sadece. Gözlerime baktı. "Ama eve gitmem gerekiyor." diye devam ettiğimde bir şey demeden o da ayağa kalktı. "Tamam, bırakayım seni." sinir olduğumu belirten bir bakış attım. "Arabam var ya Çağan!" o benim sinirimi umursamayıp dudağıma kısa bir öpücük kondurdu. Masayı böyle bırakmak içimden gelmese de daha fazla geç kalamazdım. Çağan'ın arkasından hızlıca yürümeye başladım.