BÖLÜM 3: KAVGA

310 90 8
                                    

" Neredesin sen bu saate kadar? Müdürünüzü aradım son dersinizin beden olduğunu ve ders çalışmak icin evlerinize gittiğiniz söyledi. "

" Evet ders çalıştık Elif'in eksikleri varmış bir cafeye gittik hem bir şeyler ictik hem ders calistik. "

" Senin karşında enayi mi var kızım? Dört saat boyunca ne dersi bu. Sen iyice zıvanadan çıktın. Bir hafta boyunca evden dışarı sadece okul için çıkacaksın. Başka hiç bir yere izin yok. "

" Baba sen ne diyorsun ya Amerikan filmi mi ceviriyoruz burada. Çocuk muyum ben cezalar falan, hem kırk yılın başında bir okuldan kaçmışım hem  mudurun haberi var zaten sanki evden kaçmışım. Benimde eğlenmeye dinlenmeye hakkım var. Bir pazar günüm var onun onun haricinde bütün hafta boyunca ders çalışıyorum. "

" Karşında kimin olduğunu untma Asya ve sakin bana bir daha cevap verme! "

" Karşımda kimin olduğunu çok iyi biliyorum baba Karşımda duran 'baba' sıfatı altında Oğuz Sancak ama babalikla hiç bir alakası yok baba sadece adının yanına konulan kendisiyle alakasız bir sifat. "

Babam tam elini kaldırdı vuracaktı ki Meryem Teyze önüme geçti. Babam ilk defa bana vurmak istemisti. Evet sürekli kizardi ama daha önce bana karşı eli hiç havaya kalmamıştı. Babam sinirle arkasını döndü ve merdivenlerden yukarı çıktı. Meryem Teyze tam bana döndü sarilmak için kollarını açtı ama ona durmasını işaret ettim. Kapıyı hızla çekip dışarı çıktım. Bahçe kapısından çıktım okula doğru ilerlemeye başladım. Bu arada çantadan telefonunu çıkarıp Göktuğ'u aradım.

" Alo Göktuğ. "

" Asya, iyi misin? "

" Hayır, degilim. Okulun oradaki cafeye gelebilir misin? "

" Tabii canımın içi ama ne oldu birden demin gayet iyiydin. Bir dakika ağlıyor musun sen? "

" Göktuğ lütfen çabuk ol. Gelince anlatırdım her şeyi. "

" Tamam hemen çıkıyorum, sen sakin ol."

" Tamam ben cafede bekleyeceğim seni. "

Hâlâ yağmur yağıyordu,bu sefer bayağı da hızlanmıştı. Ceketimin kapşonunu çektim kulaklığımı da kulağıma takıp ellerim ceplerimde cafeye doğru yürüdüm. Bu cafenin en sevdiğim özelliği kapısındaki çıngırağı. Her kapı açıldığında ses çıkarıyor. Cafeye geldiğimde kapıda durakladim. Bu kafeye her gelişimde önce kapıda bir süre duraklar o süse bakıp gulumserdim ama bu sefer sadece bakmakla yetindim. Buradaki garsonlar isim olarak olmasa da şekil olarak Göktuğ ve beni tanırlar ikimizinde evine yakın olduğu için genelde pazarları buraya geliriz. İçeriye girdiğinden bizden iki yaş büyük olduğunu düşündüğüm çalışan iyi olup olmadığımı sordu. Benim cevabımsa dillerden düşmeyen klasik klişe bir cevap olmasına rağmen herkesin genelde inandığı 'iyiyim'di. Bir masaya geçtim telefonunu çıkarıp saate baktım, Göktuğ on dakikaya burada olur. Garson masaya geldi ve menü birakti.

" Eğer ağlayıp içini boşaltmayın düşünüyorsan sıcak çikolata çok iyi bir seçim olur" dedi ve yavaşça arkasını dönüp gitti. Arkasından hafifçe " Tavsiyemiz için teşekkür ederim." diye seslendim. Duymuş olacak ki dönüp hafifçe gülümsedi. Buranın çalışanları çok cana yakın insanlardı. Kapının açılmasıyla bakışlarını o tarafa cevirdim. Göktuğ gozlerinde korkuyla masalarda beni arıyordu, hafifçe elimi kaldirdim. Beni görünce seri adımlarla yanıma geldi. Nefes nefeseydi sanırım koşarak gelmişti. Zaten dusundugumdende erken burada olmuştu.

" Ne oldu? Niye ağlıyorsun? Babamla bir şey oldu değil mi? Bir şey mi dedi? Asya konuşsana öldürecek misin meraktan? "

Hafifçe gülümsedim resmen nefes almadan konuşmuştu bu hali çok tatlı görünüyordu.

PANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin