BÖLÜM 6: EVE DÖNÜŞ

193 73 6
                                    

♥  Zaman ayırıp okuyan herkese çok teşekkür ederim. İyi okumalar... ♥

" Baban aradı dün akşam . "  dedi üzgün bir ses tonuyla babam canını sıkmıştı belli.  " Ne diyormuş. " dedim umursamaz bir tavırla. Sonra biraz sessizlik oldu tekrar konuşmaya başladım. " Canını sıkacak bir şey mi dedi yoksa? "  bu kez sesimde umursamaz bir tavırdan çok endişe  vardı. Anneannem dizindeki bir tavırla uzaklara baktı sonra tekrar gözlerimin içine bakıp " Seni eve  çağırdı. " derin bir nefes aldım anneannme kötü  bir şey dedi sanmıştım. Anneannemin pamuk gibi yumuşacık ellerini avuçlarımın içine alıp gözlerinin içine baktım. " anneannem sen sıkma canını askere gitmiyorum ya atlar taksiye gelirim ben senin yanına, istersen gelir kalırımda. Gerçi benimde pek gidesim yok o eve ama el mahkum. " Yok kızım gideceksin tabi baba ocağın orası seneni, yerin yurdun. " sesinden ne kadar üzgün olduğu belli oluyordu. Dayanamadım o adı  haline aynı küçük bir çocuğun suç işleyip annesi öğrendiğinde annesinin karşısına geçip yere bakarak elleriyle oynadığı gibi oynuyordu elleriyle. Birden boynuna atladım, neye uğradığını şaşırdı. Doya doya öptüm onu, yanaklarının sıktım. O ise" Yapma deli kız " diye bağırıp duruyordu. Sonra baktım ki yanakları kıpkırmızı oldu, gülmekten yoruldu kıyamadım ona ve bıraktım. Sonra kalktım yatağımdan borda renkli olan valizimi aldım ve içine dolaptan çıkardığım kıyafetlerimi tek tek yerleştirmeye başladım. valizimi hazırladıktan sonra onu alıp kapının yanına koydum. tekrar odama dönüp gitarımı aldım başucumdan kılıfıma koyup onuda valizimin yanına koydum. Sonra okul formamı giydim. Bugün okula geç kalacaktım biraz çünkü ilk önce eşyalarımı eve götürecektim. O eve girmeyi zerre istemiyordum zaten babamda özlediğinden değil kavga edebileceği kimse olmadığı için sıkıldığından çağırmıştır beni. Yoksa varlığımın da yokluğumun da onu pek etkileyeceğini sanmıyorum. Anneannem beni askere gidiyormuşum gibi uğurladıktan sonra eşyalarımı alıp asansöre bindim. O eve doğru attığım her adımda geçen zaman hayatımın en uzun saniyeleri, dakikalarıydı sanki. Eve vardığımda kapıyı Orhan Amca açtı. beni görünce o kadar sevindi ki gözlerindeki pırıltılardan okuyabildim. Ben daha içeriye girmeden Orhan Amca "Tuğba koş bak kim geldi." diye seslendi Tuğba Ablaya. Benim özden farkı olmayan güzel ablamsa koşarak yanıma geldi ve boynuma sarıldı. "Görende yıllardır görüşmüyoruz sanır ablacım." dedim gülümseyerek. o isle trip dolu bir sesle "Özlemek parayla mı ufaklık, paraylaysa söyle parası neyse verelim." dedi. Abartılı bir şekilde göz devirip sarıldım ona " İnsan küçük kız kardeşini özlemez mi?" diye fısıldadı kulağıma sarılırken birbirimize. Daha sıkı sarıldım ona bende özlemiştim aslında dışarıdan duygusuz odunun teki gibi dursamda  bende özleyebiliyordum. Sarılma faslını geçip eşyalarımı odama bıraktım. tam merdivenlerden çıkarken Tuğba Abla arkamdan seslendi.

" Asya! O... Siyah melek mi? Sen gitar mı çalacaksın?" dedi şaşkın ve aynı zamanda mutlu bir ifadeyle. Benim müziğe olan tutkumu en iyi o bilir. Ve evet! o siyah melek. Benim meleğim. ben onu her çaldığımda beni bir melek gibi kollarımdan tutar gökyüzüne bulutların en üstüne çıkarır. o benim hayallerime çıkan bir merdiven. umut dolu gözlerle arkamı döndüm yavaşça. " Evet o benim kanatsız siyah meleğim. kaybettiğim hayallerim." dedim. belki kaybetmiştim ama şuan avuçlarımın içindeydi o hayaller benim kararlılığıma  bağlıydı hepsinin hayallikten çıkıp gerçekliğe bürünmesi. tekrar önüme dolum merdivenlerden çıktım valizimi mor renkteki kıyafet dolabımın yanına bıraktım ve gitarımı kılıfından çıkartıp yatağımın üstüne canını yakmamaya çalışırcasına bir yavaşlıkla yerleştirdim. sonra odadan çıkıp hemen aşağıya indim kırmızı sırt çantam hemen kapının yanındaydı geldiğimde oraya bırakmıştım. yerden alıp sırtıma taktım ve " Ben çıktım. Görüşürüz." deyip kapıyı çektim. Alaska hemen bacaklarıma dolandı, o da özlemişti beni hareketlerinden belliydi. başını ve boynunun altını okşayıp ayrıldım yanından onunla özlemimizi eve gelince gidereceğiz çünkü şuan hiç vaktim yok bizimkiler şuan ilk tenefüste olmalılar. Ben gidene kadar da derse girerler. Olabildiğince seri adımlarla okula ilerledim. bahçeden içeriye girdiğimde tamda düşündüğüm gibi derse girmişlerdi. Çantamın öndeki küçük fermuarlı gözünden telefonumu çıkarıp saate baktım. o arada Göktuğ'un aradığını fark ettim. sonra telefonu kapatıp çantama attım. Sınıfa girdiğimde öğretmenden kısa bir özür dileyip yerime geçtim. Göktuğ önce yüzüme bakmadı. " Günaydın." dedim. kısa süreliğine bana dönüp "Günaydın" dedi. Biraz bekledikten sonra yüzüme bakmadan konuştu.

" Telefonumu neden açmadın? "

" Duymamışım, bugün tekrar eve döndüm. Fazlasıyla yoğun bir sabahtı, telefonumda sessizdeydi kontrol etmek hiç aklıma gelmedi. " dedim bende onun yüzüne bakmadan.

" Sevindim. " dedi soğuk bir ifedeyle. Hiç sevinmişe benzemiyordu, yüzünde daha çok umursamaz bir tavır vardı. ben aramızı düzeltmeye çalıştıkça o daha çok açıyordu arayı.

" Belli. " dedim dalga geçercesine bir sesle ona dönüp alaycı bir tavır takındım. " Gözlerin parladı sevinçten baksana." yüzüme baktı sert bir şekilde bende umursamaz bir tavırla önüme döndüm yarım ağız gülümseyerek. Önüne döndü tekrar bir ders boyunca hiç konuşmadık. Tenefüs zili çalınca tam sıradan kalkıp dışarıya çıkacaktım ki kolumu tuttu ve kendine dön dürdü beni. Ne var dercesine başımı salladım. " ne demek istedin?" dedi sert bir şekilde. lafı hiç dolandırmadan direk düşündüklerimi söyledim. " Sevindim dedin ama umurunda dahi olmadığı yüzünden belli oluyordu. dalga mı geçiyorsun sen benle? ben aramız düzelsin diye bir şeyler yaptıkça sen işleri daha da yokuşa sürüyorsun. Ne yapmaya çalışıyorsun Göktuğ?" dedim. konuşmanın sonuna doğru sesim bitkin çıkmıştı bıkmış, yorulmuş gibi. Gözlerimin içine baktı uzun uzun sonra hiç bir şey demeden arkasını dönüp gitti çıktı sınıftan, bakakaldım arkasından. İki gün öncesine kadar hiç bir şey aramızı bozamazken şimdi her şey aramızı açıyordu. Onun peşinden bende aşağıya indim. Daha tahlil sonuçlarını bile soramadım. Neyi vardı bilmiyorum. Ama şu durumda sorsamda umursayıp cevap vereceğini sanmıyorum en iyisi aramız düzelince konuşmak. Belki canı bir şeye sıkıldı ama anlatırdı bana. Anlatmıştı çünkü hep bu zamana kadar. En kısa zamanda aramızdaki sorunu öğrenmem gerek. bu şekilde çok yıpranıyoruz ve ben Göktuğ'u unutmak ya da ondan vazgeçmek istemiyorum.

PANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin