Mauro Icardi - Galatasaray'ın Forveti
🎶
boa - duvet
djo - end of beginning
mac demarco - heart to heart
🎶fearful
Seslenildiğimi kavrar kavramaz çağırıldığım yere adımlarımı yönelttim. Aynı anda saçlarıma yön vererek özenli gözükmeye çalışıyordum.
Çevirmen olarak katıldığım bu kulüpte pek yeni sayılmazdım. İşime oldukça önem veren biriydim.
Odaya girdiğimde gergin gri bulutları hissetmiştim. Önemli bir şeyler olmuştu ki bunun üstüne bedenimin de gerildiğini hissettim.
Odada stad güvenliğinden görevli birkaç kişi, Kerem ve benim son günlerimin en önemli kişisi Mauro vardı. Odaya girdiğim andan beri gözler benim üstümdeydi. Rahatsız bir şekilde bir kenara geçtiğimde çevirmek için konuşmalarını bekliyordum.
Bir süre birinden ses çıkmamıştı. Beni niye çağırmıştılar o zaman? Mauro ve Kerem büyük bilgisayarların olduğunu masaya eğilmiş bir şeyler inceliyorlardı.
Derbi günüyle ilgili olup olmaması şüphe uyandırırken aklıma gelenle gerginliğim katlanmıştı. Beni görmemişlerdir diye umarak sessizce kenarda bekledim.
Sandalyede oturan görevli İngilizce bir şekilde konuştuğunda benimde merakımı topladı. Çünkü Kerem ve Mauro - özellikle Mauro - sinirli sayılabilecek yüz hatlarıyla bilgisayarda dönen kayıdı izliyorlardı.
"Buradan başlıyor."
Biraz izledikten sonra Kerem masanın başından çekildi ve doğrudan gözlerime baktı. Bu yaptığı içimdeki kasvetli havayı arttırırken hiçbir şey demeyip odadan çıkmıştı.
Sorgularcasına arkasından bakakaldığımda Mauro'nun konuşması ile geri tarafa dönmüştüm. Gerginlikten kendimi yiyebilirdim şu an.
"Anlatmak istediğin bir şey var mı?"
Eğildiği masadan doğrulurken söylemişti bunu. İspanyolca konuşmasını tek biz anlıyorduk. Yer yarılsa içine girsem diye dua ettim o an. İçimdeki tüm şüpheler gerçekti çünkü.
"Ne gibi?"
"O gün ile ilgili." Derbi gününü kastettiği biliyordum. O gün talihsiz birçok olayla beraber bir oyuncunun provoke etmesiyle daha da büyük sorun yaşanmıştı. Koridorda oyuncular hatta güvenlikler birbirine girmiş kimse kimseyi görmüyordu.
O gün bende oradaydım. O koridorda bende vardım ama sorduklarında 'orada değildim, bana bir şey olmadı' demiştim.
Güvenliklere İngilizce konuşarak kibarca dışarı yolladığında bu odada tek kalmıştık. Ben odaya girdiğimden beri aynı yerde, ayaklarım sabit duruyordum. Güvenliklerin çıkmasıyla o da kapıya gidip kilidi çevirmişti. Olacakları el mecbur beklerken yavaşça arkasını döndü.
Bir deri koltuğun arkasında ayakta duruyordum. Dibime kadar gelip usulca koltuğun sırt kısmına yaslandı. Kollarını bağlayıp gözlerini gözlerime dikince yaşadığı duyguları anlamaya çalıştım.
Kırgındı. Pişmandı, neden pişmandı?
"Neden orada olduğunu söylemedin?" Tek cümlesiyle aklımda olabilecek tüm senaryolara karşı cevap niteliğinde kurduğum cümleler puf olduğunda çekingen bir şekilde kalmıştım. Ne dese haklıydı ama kendimi savunmaya bir şeyler aramam lazımdı.
"Kimse değilse neden bana anlatmadın?" Kırgındı işte. Ona anlatmayışıma kırgındı.
"Aptallık da bende, kontrol etmedim ki seni." Pişmanlığı da bu yüzdendi. Sürekli gözünü üstümde tutmak istemişti.