Trent Alexander Arnold - İngiltere Milli Takımı Sağ Bek Oyuncusu
Hızlıca yürüdüğüm koridorda topuklularımın yankısı kulakları çınlatmaya yetiyordu.Yoğun iş temposu, stres ve dakik olma çabam öflememe sebep olduğunda hızlıca asansörlerin oraya geldim. Kapısı açık ilk asansöre döndüğümde adımlarım gördüğüm bedenle kesildi.
Hemen sağ tarafımdaki diğer asansöre baktığımda onun daha çok yukarılarda olduğunu görmüştüm. Acelem vardı ve yapabileceğim başka bir şey yoktu. Zaten asansörün aynasına yaslanıp kollarını kavuşturan beden dik dik bana bakıyordu, daha fazla tuhaf davranmamak için içeri adımlayıp 18. katın düğmesine bastım.
İçeriye kendimi atmamla direkt ona sırtımı döndüm. Bana yaklaştığını üstüme çöken gölgesinden anlamıştım ama bozuntuya vermedim
"Selam yok mu?" Omzumun üstünden kısaca gözlerine baktığımda yutkunup geri döndüm. Cevabını almış olmalıydı.
"Yoğunuz sanırım?" Sorarcasına sorduğu sorudan sonra boynumu gevşetmek için sağa sola döndürdüm.
"İşine bak Alexander." Ona anormal bir şekilde seslendiğimde kaşlarını çattığını hissetmiştim. Arkamdaki yüksek bedeni ellerini beline koymuştu.
"Alexander??"
"Adın değil mi?"
"Dalga mı geçiyorsun?" Ona böyle seslenmediğim için bana bile normal gelmemişti.
"Ağzıma gayet uydu." Derin bir nefes sesi geldiğinde kulağıma doğru yaklaşmıştı. Saçlarıma nefesi çarpıyordu.
"Ağzına uyacak başka bir şey göstereyim mi?" Anında ona dönüp kaşlarımı çattığımda yarım ağız sırıtıyordu.
"Hala aynı terbiyesizliğin devam ediyor."
"Hani açıksözlülüğüm hoşuna giderdi? Yanlış mı hatırlıyorum?" Bu doğruydu, ama hemen teslim olmamak gerekirdi.
"Bilmem, takıldığın başka kızlarla karıştırıyor olabilirsin bence." İğneleyici sözlerimi yüzüne çarptığımda gözü bir saniyelik benden ayrılıp vücudumda gezdi.
Tam o sırada bir gürültüyle sallanan asansörün ışıkları kapanmıştı. Dibimde bulunan bedene tutunmaktan başka yapabileceğim şey yoktu.
Gürültü kesildiğinde kafamı kaldırıp suratına baktım. Tepkisizce bana bakması sinirimi bozmuştu.
"Ya ne duruyorsun? Bir şey yapsana? Kaldık burada!" Burnunu çekip beni tutan ellerini ceplerine soktu. Rahat bir tavrı vardı.
"Çekilirsen, deneyeceğim." Tane tane kelimeleri yüzüme üflediğinde hala ona tutunduğumu fark ettim. Hemen ellerimi ondan ayırıp asansörün aynasına gittiğimde panelle uğraşıyordu.
"İki saattir şu düğmelere basmaktan yaptığın hiçbir şey yok!" Gergince söylendiğimde kafasını panelden kaldırıp bana çevirmişti. Loş ışıkta içimi yakan bakışları beni susturduğunda aynaya tünedim.
Ağzının içinde söylenirken doğruldu.
"Burası çalışmıyor. Muhtemelen tüm binanın elektriği gitti."