"Geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı."
Gecenin kaçıydı bilmiyordum, ne kadarlık yolum kalmıştı onu da bilmiyordum ama yıllar önceki yol dün gibi ezberimdeydi.
Duvarlar üzerime üzerime gelirken sabahı beklemeden evden çıkmıştım.
Üzerimde bu sefer çok sevdiğim ceketlerim ya da renk renk elbiselerim yoktu, basit bir eşofman ve tişört ile çıkmıştım.
Saçlarım maşalı değildi, ayağımda değil topuklular spor ayakkabı bile ağır geldiğinden yolda çıkarıp attığım için sadece çoraplarım vardı. Telefonumda yanımda değildi, zaten kimse bugün beni aramaz ya da yanıma gelmezdi o yüzden sıkıntı da değildi.Ayağıma dolanan çakıl taşlarının acısını, ayak tabanımda bıraktığı yaraları şimdilik hissetmiyordum bile, ben bugün güçlü değildim.
Bugün omuzlarım dik, bakışlarım hayat dolu değildi.Bugün baş başaydım kendimle, ailemle...
Sonunda geldiğim evin önünde adımlarım kesildiğinde zorlukla yutkundum ve zaten ezbere bildiği evi tekrar tekrar aklıma kazımak için her bir tuğlada gözlerimi gezdirdim, bir kaç dakika dışarıda dururken cesaretimi toplayıp tekrardan en yavaş adımlarla ilerlerken kurumuş dudaklarımı zorlukla ıslattım.
Titreyen ellerim anahtarı zorlukla yuvasına oturttuğun da açılan kilidin boşlukta yankılanan sesi gözlerimi sımsıkı kapatmama neden oldu, geçmiş geçmiyordu.
İçeri girdiğimde yaşların dolduğu gözlerim etrafı bulanık görüyordu, benim evimdi burası.
Annemle pastalar yaptığım, babamla oyunlar oynadığım evim, bizim evimiz...Tozlanmıştı ama özlem kokuyordu buram buram, acı kokuyordu, geçmiş kokuyordu, kan kokuyordu birde...
Hatıralar gözlerimin önüne gelirken elimde tuttuğum anahtar tıpkı onlar gibi kayıp gitti.
Gözyaşlarımı hızla silerek derin bir nefes alıp toparlanmaya çalıştım, bugün annemin ve babamın ölüm yıldönümüydü.Bir kaç adım atarak salonun ortasına geldiğim de hep beraber boyama yaptığımız an canlandı gözümde; babam birazdan burnuma kırmızı bir boya sürecek annem kahkahalarla benim ifademe gülecekti.
Mutfağa kaydı bu sefer gözlerim, istemsiz buruk bir gülüş oluştu dudaklarımda. Sandalyeye çıkarak kahvaltı hazırlamaya çalışacaktım, elimden düşürdüğüm reçel kabının sesine annem ve babam gelecekti.
O kadar batırmıştım ki o gün mutfağı halıları yıkamaya vermek sorunda kalmıştık.Gözyaşlarım yanaklarıma akın etmeye başladığında duvarlarda ellerimi gezdirerek onları hissetmeye çalıştım, elime gelen çerçeveye gözlerimi açıp hüzünle baktım.
Babamın anneme doğum gününde hediye ettiği bir tabloydu.Tabloda ağır ağır gezdirdim parmaklarımı, dokunmaya kıyamıyordum basit bir tabloya, bu bambaşka bir boyuttu.
Bu ev şimdi hiç olmadığı kadar sessizdi çünkü yıllar öncesinde sesimizi en acı şekilde kesmişlerdi.Tabloda gezinen ellerim elime gelen ufak çıkıntıyla duraksadığında nefesimin kesildiğini hissettim, daha önce böyle bir şeyi fark etmemiştim çünkü böyle bir çıkıntı yoktu. Tabloyu duvardan hızla kaldırarak arkasına baktım, resmin içine gizlenmiş bir şey vardı.
Eski bir şey değildi bu, yeni yerleştirilmişti.Hiç düşünmeden titreyen ellerimle resmi aceleyle yırttığım da içinden çıkan katlanmış kağıdı alıp aceleyle açmaya çalıştım, şuan kalbim göğüs kafesimden çıkacak derecede hızlı atıyordu. Gözlerim açtığım kağıtta yazan satırlarda dolanırken okuduğum şeylerle yüzüm seyirmeye başlamıştı.
"Şehit kızı Savcı Göksu Sönmez, seninle tekrardan karşılaşmak çok güzel.
Kız çocukları ailelerinin kaderini yaşarmış, peşimi bırak ve yıllar önceki gibi yatağının altına girip saklan yoksa tıpkı güzel ailen gibi muhteşem bir ölüm seni bekliyor olacak. Sevgilerimle HAYALET..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIŞ BAHARI
General FictionHayatta ki tek varlığı olan kardeşini kaybettikten sonra bambaşka birine dönüşen Üsteğmen Mert Alphan Özdemir'i belki de normale döndürebilecek tek kişiydi Göksu Sönmez... Bu onların hikayesi, bakalım iki yaralı ruh birbirine iyi gelecek mi? Hadi h...