Levent
Yürüyemiyorum, evet yü-rü-ye-mi-yo-rum!
İçimden küfürler ederek, beni perişan hale getirmiş olan adamın kulaklarını çınlatıyordum.
Garip yürüyüşümün yanında, kısıtlı bütçeli yaz korku filmi tadında bana bakan, gözlerinin içinde "dün gece ne yaptığını biliyorum" cümlesini tam olarak anlayabildiğim Ahmet beni delirtmek üzereydi.
Zar zor yanına adımladım, oturmaya çalışırken kıkırtısını tutamadı. Pardon kıkırtı mı demiştim, o kocaman bir kahkahaya dönüşmüştü.
Benimle dalga geçeceği sırada etrafı kolaçan edip birinin olup olmadığına bakıyorken gözleri birine takılı kaldı. Karşısındaki çocuk gözlerini ayırmadan ikimize bakıyordu, Ahmet titremeye başladığını farkettirmek istemezcesine kafasını çevirdi.
"Oooooo Ahmet Bey göz süzmeler, hafiftan kızarmalar hatta hocanla dalga geçtiğini unutmalar falan, şanslı arkadaşımızın adı ne acaba?" dediğimde an be an donup kalmasına şahit oldum.
Kekeleyerek "H-hocam yok öyle birşey" dedi benden uzaklaşmaya başladı. Ahmet'ten gözlerini ayıramayan çocuğa odaklandım, benim ona baktığımın farkında bile değildi. Gözlerini bir saniye bile kırpmadan onu izliyordu.
Onlar için ne kadar zor olduğunu ben den iyi anlayabilecek kimse olmadığı için hüzünle hala çocuğa dalıp gittiğimim farkında değildim. Ahmet birden yanımda bitince korkuyla irkildim.
"Hocam dün gece size vuran tanker gelmiş sizi soruyor"
"Nasıl?? Hilmi'nin ne işin var ki burada" diye düşünüp etrafıma bakarken Ahmet'e de ayar vermeyi unutmadım tabii ki. "Konuşmamız daha bitmedi sırdaşım" dediğim gibi geldiğim gibi ördek adımlarıyla beni bu hale getiren adamın yanına gittim.
Hilmi kahkahasını saklayabilmek için dudaklarını ısırıyordu. Yanına vardığımda kendime engel olamayıp omzuna bir yumruk attığımda artık sevgilimi tutabilecek hiçbir güç yoktu. O, utanmadan kahkahalarla gülerken, dudağımdan bir inilti kopuverdi.
Kahkahası bıçakla kesilmiş gibi kuzguni gözlerini bana diken dev adam, en ufak acımla bir çocuğa evrilmişti gözlerimin önünde. Kuzgunileri kehribarlarıma mıhlanmışken birden elini omzuma koydu.
Gözlerini yumması ile kendimi Dorothy gibi bilinmez bir girdabın içinde buldum. Dorothy'nin kasırgası gibi benim kasırgamda beni gökkuşağına fırlattı. Emin olduğum tek şey bu adam benim hem kalbim hem beynim hem cesaretim hem de kırmızı ayakkabılarım olmuştu.
Sanki aradan saatler geçmiş ve ben yenilenmişim gibi gözlerimi mutlulukla açtım, hem de ağrısız acısız. İçimdeki robotun, aslanın, korkuluğun ve hatta Dorothy'nin bile gökkuşağı olabilmiş olan bu adam verdiği devasa zevkin getirisi olan milimlik acısı ile bile ne hale geldiğini bana gösterirken, bu kadar fazla sevgiden ne yapacağımı şaşırıyordum.
Sevmek, sevilmek kelimeleri, eski yeşilçam filmlerinde doğru düzgün telaffuz edilmediği zamanlarda mı kalmıştı tarzındaki düşüncelerimi bir bir elime döken bu adam tarafından sevilmek bambaşka hissettiriyordu.
Etrafıma bakındım, ama biliyordum içimdeki patlamaya hazır duygularım ile etrafımda bin kişi de olsa o anda O'nu öpmeme engel olamazdı.
Sevginin rengi var mıydı, ritmi peki ya da titreşimi? Sevgi nasıl dayatmalı bir duygu olabilirdi ki, cinsiyete bağlı olamayacağının en büyük kanıtı benim kalbimdi.
Dudaklarımı dudaklarının bitimine bastırmam ile sevdiğimin içimdeki duygu patlamasına şahit olmaması adına kendimi hemen okul binasına attım.
O'ndan önce sevgiyi görünce tanıyamamaktan ölesiye korkuyordum. Daha da beteri öylesine bir duyguyu sevgi sanma olasılığımdı belkide. Elle tutulabilecek kadar gerçekmiş aslında şu anda yanıbaşımda duran duygu.
Hıçkırmaya başlamam ile bir el omzumdan tutup bir sınıfa çekti beni. Duygulara o kadar dalmışım ki, o el sanki çekip kurtardı beni düşünce denizinden. Kendime gelmem ile "ne oluyor be" diye mırıldanıp omzundaki eli tutup çevirmem bir oldu.
Elimden kurtulan, kokum kokusuna bulaşmış adam beni göğsüne yasladı. "Şşiiişştttt, sen hep burada olacaksın, hep gerçek sevgimle sarmalanacaksın" dediğinde tüm gerçekler ortaya çıktı.
"Lan sen yine mi benim zihnime girdin!!" dediğimde, sanki bir saniye önce sen hep benimlesin falan diyen adam değilmiş gibi zıplaya zıplaya sınıf kapısını kırarcasina açıp kendini dışarı attı.
Gülsem mi yoksa duygusal anıma geri mi dönsem ikilemimi yaşarken Ayten Hanım'ın sesi ile gerçekliğe döndüm.
"Leventciğiiiim"
"Duyma Levent hızlan Levent, burada yalnızsın başka kimse yok Levent" kendimce mırıldanırken, uzun tırnaklar kolumu yakaladı. "Aaa Leventciğiim, sağır mısın sana sesleniyorum" dediğinde tüm yollarımın kapandığını hissettim.
"Ayten Hanım öğretmenim, y-yani Ayten Hanım öğretmen olan Ayten Hanım buyrun" diyerek avına yaklaşan kaplanı sersemletmeyi başardığımı düşünüyorum. Zevzekliğim burada işe yarayacak galiba.
"Leventciğiim, ne diyorsun ortak arkadaşlarımız var lütfen Ayten de bana artık" dedi.
"O-ortak arkadaş" ikimizi işaret parmaklarımla göstererek "bizim mi ortak arkadaşımız var? Aa kimmiş" diyerek çekirdek çitleyecek kıvama gelmiştim.
"Hilmi" demesi ile av ile avcı yer değiştirmişti. O ürkek bir tavşan iken ben kaplandım bu sefer. "Hilmi?" dedim tek kelimede binlerce cümle kurarak.
Hilmi ile sen ne alaka?
Ne zaman arkadaş oldunuz?
Samimiyetimiz Hilmi üzerinden nasıl değişti ve biz sizli bizli konuşmamıza birden son vermiştik?
.......
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ev Arkadaşım (bxb)
RomanceAilesinin zorbalığından kaçan Levent Öğretmen ve başına gelen olağan dışı olayların hikayesi...