~29~

118 3 4
                                    

Kaan

Ne kadar zaman geçerse geçsin, ne kadar süreyle onu göz hapsinde tutarsam tutayım hep bir hiçlik içinde kayboluyordum. O'nu sevdiğimi biliyordu ve bana bakınca yüzü kızarıyordu. Diyorum ki evet  O da beni seviyor, gözlerimi kapatıp tam da hayaller kurmaya başladığım anda bir bakıyordum ki hayallerimle beni başbaşa bırakıp uzaklaşmış.

Okulun başlangıcından beri Levent Hocasının yanından bir türlü ayrılmadı, konuşurken göz süzmeler kıkırdamalar yanından ayrılmamalar kıskançlığım da ötesinde bir histi artık bedenimde kol gezen duygu.

Gidip yanına konuşacaktım artık dayanamıyordum, Levent Hoca'nın yanında gözlerinin içine bakarak konuşurken elim kolum bağlı ne yapacağımı bilemez haldeydim.

Yerlere göklere sığdıramadığı hocası artık ne dediyse kıpkırmızı suratıyla hemen okulun yolunu tuttu.  Herifin teki, seslenip yanını işaretetti. Benim bakmaya kıyamadığım çocuğun omuzlarından tutup bir şeyler söyledi. Kalp atışlarımı, boğazıma kadar gelip nefessiz bırakan sinirimi herhangi biri gelip elini uzatsa tutabilecekmiş gibi hissediyordum.

Gözleri, saniyelik beni bulsa da hemen kendisini toplayıp muhteşem hocasını buldu. Tekrar maymun kılıklı herife döndüğünde adam gözleriyle beni göstererek birşeyler mırıldandı. Sağ eli ensesini okşarken neden utanmış olabileceğini düşünmeye başladım.

Biliyordum, O'nu o kadar süredir izleyip medet umuyordum ki hareketlerinin ne anlama geldiğini az çok biliyordum. Utanmıştı, peki neden bana dönüp baktı. Kızaran yanakları, rüzgar yemiş yaprak gibi titreyen vücudu ile gözlerini ben dışında her yere değdirerek hocasının yanına gitti.

Hafif eğilerek birşeyler söylerken gözüm incecik beline ve kalçasını ikinci bir beden gibi saran pantolonuna kaydı istemsizce. Sinirle etrafa baktım, benden başka birinin zihninde mahkum olmamalıydı.

Yerinden kalkan Levent Hoca elini yüzüne götürerek birşey söyledi ve hemen ziyaretçisinin yanına adımladı. Gözleri gözlerime değmeyen çocuğun yüzüne başkaları dokunuyordu. Kıskançlık mı hastalık mı bilemiyordum ama iç çeke çeke o ikilye bakmaya devam ettiği sürece iyi şeyler olmayacağı kesindi.

Şehla şehla ikiliye bakıp, geride tek başına kalan bedene doğru adımladım. Kendimi ışığına çekilmekten alıkoyamıyordum, konuşmaktan da alıkoyamadığım gibi.

"Neden hep Levent Hoca'ya bakıyorsun, hep onun yanındasın" titremesini zar zor sakladığım sesimle yanına ulaştım. Terleyen ellerimi pantolonuma silerken adımı söyledi. Benim aksime O sesindeki titremesine engel olamamıştı.

"O'nun yüzünden mi beni görmüyorsun?"

Bu soru artık herşeyi elle tutulur hale getirdi. Ben seni seviyorum, gör artık şu bedeni diye bas bas bağıran iç sesime tezat sadece bunu sorabildim. Ben sevilmeyecek biri miydim, erkek olmamsa sorun o da erkekti. O'na gamzelerini göstererek gülerken ben neden mahrumdum bu cennetten.

"N-ne alaka" iki kelime, onunla ne işim olur mu demek, seni neden alakadar ediyor mu demek, bu iki kelime kafamda döndü durdu.

Işığa tamamen yaklaşıp yanma zamanıydı belli ki! Oturdum, omzu omzuma değiyordu, vücudumda yükselen ateşle bacaklarımı bacaklarına dokundurdum.

"Biliyorsun, sana olan hislerimi ben söylemesem de biliyorsun. O'nu seviyorsan bir daha gelmem..." cümlemi bitirmeme fırsat vermeyen tek kelimesini duydum. Ayaklarımı yerden kesmeye yetecek olan zar zor duyulan titreyen sesi ile tek bir "Hayır". Bana tüm renkleri tekrar gösteren tek bir kelimeye de aşık olunur muydu?

"O zaman rahatça kaldığım yerden devam edebilirim" dedim gözlerinin en derinlerine bakarak. Gülüyordum, gülüyordu. Bir gün benim olacağının hayali ile bakmaya devam ettim.

Bana güldüğü sürece kalbimin nasıl titrediğini, midemin nasıl kasıldığını, O'nu nasıl arzuladığımı, tüm uzuvlarımın ne kadar dokunma hevesiyle yanıp tutuştuğunu hepsini anlatacaktım.

Ulu orta yaşayamasakta bizimkinin adı da sevda idi. Bu hikayenin kalanı beklemekle değil kavuşmakla devam edecekti...



Ev Arkadaşım  (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin