-Buldum galiba.
Yiğit Efe yerinden heyecanla fırladı. Aradığı kızın yerini bu sefer bulmuşlardı.
-Tam da tahmin ettiğim gibi. Sultan Ahmed Camii civarında oturuyor. Telefon sinyalinden Kutlugün sokakta olduğu anlaşılıyor. Emin olmak için 2 gün üst üste denedim. Sinyal aynı yerden.
-Adamsın Mert. Sağol kardeşim.
- Bir şey soracağım.Sen bu kızı bulunca ne diyeceksin peki?
- Bilmiyorum. Ama içimden bir ses onu bulmam gerektiğini ve sorularımın cevabı onda saklı olduğunu söylüyor.
-Sen ne dersen de ben senin kararına saygı duyarım. Sen yeter ki mutlu ol.
-Mutluluk değil aradığım şey Mert. Mutluluk geçici bir şey, ben huzuru bulmak istiyorum. Sana da gösterdim mesajları attığı şeyler sanki bir çağrı mesajı gibiydi.
-Umarım yanılmazsın kardeşim. Umarım istediğin şeyi bulabilirsin.
-Umarım.
Yemek kokusu salonda oturan iki arkadaşa ulaşınca Mert tedirgin bir şekilde söylendi.
- İçimden bir ses yemeğin yanmak üzere olduğunu söylüyor.
-Bunun için içindeki sese gerek yok. Burnunu kullansan yeter.
-Koş koş!
Fırının kapağını açınca yemeğin yanmadığını gören Mert rahat bir nefes verdi.
-İyi. Tam zamanında yetişmişiz.
-Bugün de aç kalacağız diye çok korktum. dedi Yiğit Efe muzipçe gülerek. Mert ise ağzını yamultarak karşılık verdi.
.....
Sabah uyanır uyanmaz yine Sultan Ahmed Camii'nde buldu kendini. Kutlugün sokağını biraz dolaştıktan sonra camiinin bahçesine geri döndü. Olur da içindeki bu arayışı son bulur diye. Camiinin bahçesinde otururken kendisinden yaşça büyük bir adam oturdu yanına.
- Selamun aleyküm.
Yiğit Efe ne söyleyeceğini bilemediği için başıyla merhaba manasında selamladı. Yanına oturan adamı süzmeye başladı. Başında fese benzer bir şey vardı. Üzerinde imamların giydiği cübbeden vardı ama bu adamın giydiği daha sadeydi. Gayet düzenli ve temizdi. Adam, Yiğit'e tebessüm ederek konuşmaya başladı.
-Yabancısı mısın buraların?
-Yok, aslında İstanbulluyum ama pek dolaşmaya fırsatım olmadı.
- İki gündür buralarda görüyorum seni. Birini arar gibisin.
- Evet..arıyorum.
- Her arayan bulamaz ama bulanlar arayanlardır derler. İnşaallah sende bulursun evlat.
-İnşaallah. diyerek tebessüm etti Yiğit.
-İyi birine benziyorsun. Sevdim seni. Bak ne diyeceğim bugün şu binada sohbetimiz olacak. Sohbeti çok kıymetli biri yapacak. Sende gel. Muhabbet ederiz.
-Teşekkür ederim. Bulmam gereken biri var. Daha sonra gelirim.
- Eh peki. Gelmek istersen kapımız her zaman, herkese açık.
-Sağol amca.
🏫🏫🏫🏫🏫🏫
Kutlugün sokağında 6. günüydü. Bir şeyler bulamamak canını sıkıyordu. Bir dairenin merdivenlerine oturdu Yiğit Efe bıkkınca. Böyle nasıl bulacaktı ki? Bu sokaktan günde yüzlerce insan geçiyordu. Her peçeliyi durdurmak artık ayıp geliyordu ona. Belki de vazgeçmeliydi.
Tam böyle düşünürken bir bavulun tekerlek sesleri dikkatini çekti. Kafasını kaldırdığında peçeli bir kızla karşılaştı. Kız onu görür görmez gözleri şaşkınlıktan büyümüştü. Halbuki yüzünde maske başında şapka vardı Yiğit Efe'nin. Aradığını bulduğuna emindi artık Yiğit Efe. Kız, gencin önünde oturduğu daireye girecekti ama karşısında duran gençten dolayı giremiyordu.
- Biraz konuşabilir miyiz?
-Müsaade eder misin bavulumu bırakayım. Sesi titriyordu. Heyecanlanmış olmalıydı.
-Burda mı oturuyorsun? Seni arıyordum ama şansa bak günlerdir oturduğun evin merdivenlerine oturuyormuşum.
-"Yalnız konuşamayız. Arkadaşın varsa yanımızda dursun." Kız göz teması asla kurmuyordu. Ve bu Yiğit Efe'nin canını sıkıyordu.
-Neden?
- Üçüncü kişi şeytan olur da ondan.
-Anlamadım.
-Arkadaşını çağır öyle konuşalım. Aşağıdaki parkta.
Kız merdivenleri çıkarken Yiğit Efe söylediklerini anlamaya çalışıyordu hâlâ.
...
- Neden öyle söylemiş ki?
-Bilmiyorum Mert bilmiyorum kardeşim. Ama gelince öğreneceğim.
-Tabi kız seni ekmezse.
-Ekmedi dedi yüzünde yayılan gülümsemeyle. Kızın geldiğini görünce mutlu olmuştu belki de ilk defa hayal kırıklığına uğramadığı içindi.
- Merhaba ben Mert. diyerek öne atıldı Mert. Genç kıza uzattı elini.Eli havada kalınca geri indirmek zorunda kaldı. Biraz bozulmuştu.
Kız bakışlarını kaldırmadan asil duruşuyla iki genci de şaşırtmıştı açıkçası. Bakımsız, pasaklı, pasif birini bekliyorlardı. Ama o tahmin ettiklerinin tam zıttıydı.
-Mesajlardan dolayı rahatsız olup dava mı açtın bana?
-Dava falan açmadım. Onca mesajdan sonra neden beni engellediğini merak ediyorum.
-Bunu söylemek için mi çağırdın gerçekten?
-Hayır sormam gereken bir yığın soru var.
-Cevaplarının çoğu bende değil.
-Çok açık sözlüsün, cesursun ama bakışların tam zıddını söylüyor. Konuşurken göz teması kurmak benim için çok önemli.
- Benim içinde harama kaymaktan sakınmak önemli. Ne konuşacaksak konuşalım. Önemli bir şey değilse gideceğim.
- Neden bu kadar aksîsin?
-Anlaşıdı asıl meseleye gelmeyeceksin ben gidiyorum.
-Dur..lütfen dur. Tamam en başından başlayalım.
Sakince yerlerine oturduktan sonra Yiğit Efe konuşmaya başladı.
- 2 yıl önce attığın mesajlar bana çok tuhaf gelmişti. Hiç alışmadığım şeylerdi. Sonra çok garip şeyler hissetmeye başladım, ezan sesinden etkilenmeye başladım mesela. Bana ayrı bir huzur veriyordu. Bir arayış içine girdim. Sonra attığın mesajlar anlamlı gelmeye başladı, sana ulaşmak istedim. Ama sen çoktan engellemiştin beni.
-Kalbindeki iman nurunun az da olsa parlıyor olmasına sevindim. dedi bakışları masaya eğilmiş bir halde.
-Gördüğüm rüyalar ve gece boyu uyutmayan bu sorular yüzünden 2 yıl boyunca adını bile bilmeden seni aradım.Sahi adın ne?
- Deva, adım Deva. Ama senden iki yaş büyüğüm ona göre.
Yiğit Efe Deva'nın bu sözlerine gülmeden edemedi.
- Sorularının cevabını nerede bulacağını biliyorum. Ayrıca komik bir şey söylediğimi sanmıyorum.
******
ŞİMDİ OKUDUĞUN
U.K.S.K.
General FictionBen bulutlara bile anlam yükleyen insanım, bana öyle anlamsızca bakma.. En etkileyici sıralamada; #1 traji #3 traji