O gün düşünmemiştim hatırlamanın bu kadar can yakacağını
ve beni öldüreceğini.
O gün acılar pişmanlıkların önüne geçmişti,
o gün orada can vermiştim ve kaybeden ben olmuştum.
SİDELYA'NIN ANLATIMIYLA:
O kadar çok şey yaşamıştım ki ölüm artık beni korkutmamaya başlamıştı. Şiddet görmüş, tacize uğramış, ölüm döşeğine gelene kadar bıçaklanmış ve bunlar gibi daha birçok şey yaşamıştım. Benimde duygularım vardı. Ama hiç kimse bu duygularımı anlayabilecek kadar benimle olmamıştı. İntihar etmeyi de denemiştim. Bu konuda da başarısız olmuştum. Bir daha dener miydim, hayır denemezdim. Çünkü şunu fark etmiştim ki benim duygularımı anlayan birileri vardı. Bunca şeyden sonra bile beni affeden, beni seven, bana aile olmaya çalışan...
Özelliklede bana değer veren birilerinin olması beni yaşama bağlayan tek düşünceydi. Eğer onları da kaybedecek olursam yaşamak için de gerçekten bir amacım kalmayacaktı. Bazı geceler sabaha kadar ağladığım zamanlar olmuştu. Ama nedense şimdi düşünüyordum da hayatımda hiç yaşamayı düşünmemiştim. Hayatım hep ölmeye ve alacağım intikamlarla dolu olmuştu. Hiç düşünmemiştim mutlu bir ailem olsa hiç acı çekmeden devam etsem nasıl olacağını.
İçimde dinmeyen ve yaşayan tek bir duygu vardı o da bağlılık. Dostluktan da öte bir duyguydu benim için. Eğer birisine ya da birilerine yürekten bağlandıysanız onun için her şeyi yapardınız. Bir diğer gözümü kör eden duyguda buydu. Fazla bağlandığınızda sizi elinizdeki bir piyon gibi yürüttüklerini ancak ölünce ya da kaybedince, her şeyiniz elinizden alınınca anlıyordunuz.
Gerçek bir ailem olsun isterdim, gerçek bir aşkım. Ama artık bir umudum kalmamıştı. Yaşamaya çalışmamın iki nedeni vardı: birincisi intikam almak, ikincisi beni seven kişileri kendi bataklığımdan kurtarmaktı.
Bazen düşünüyordum tüm yükler aslında benim elimdeydi ve gittikçe bu yüklerin altında ezilmeye başlıyordum. Bunca zaman pes etsem de, kırılsam da, terk edilsem de, ölmeyi dilesem de sonrasında bir şekilde ayağa kalkmasını bilmiştim. Bana bu desteği ve gücü veren onlardı. Aile denilemezdi bizimkisine. Aileden çok uzaktık. Tek yaptığımız bencilce kendimizi düşünmekti. Bir yandan da bağlıydık. Rüzgâr Selin'e, ben Bulut'a, Alaz bana bağlıydı. Fakat Yağmur...
En büyük hançeri bu aileye Yağmur batırmıştı. Bir aileye ihanet etmişti. Abimle aralarında her ne varsa bunun güçlü bir bağlılık olduğunu daha ilk görüşte anlamıştım. Tıpkı birine âşık olmak gibiydi.
Alaz'da beni seviyordu. Bunu bende çok iyi biliyordum ama nedense bunca yaşanandan sonra bir şekilde, ne yapacağımı ve ona karşı ne hissettiğim konusunda kararsızdım. Bunca şeyin arasında bunu düşünme fırsatım neredeyse hiç olmamıştı. Ta ki o hastanede beni yalnız bırakmayıp acılarımın ağırlığını anlayarak bana yardım etmeye çalışması bu konu hakkında biraz olsa düşünememe neden olmuştu. Ama henüz ne hissettiğimi ben bile bilmezken onu üzmekte istemiyordum.
Bana bu hayatta içten bir şekilde değer veren iki kişi vardı: Alaz ve Bulut. Bir gün ikisi arasında bir seçim yapacak olursam muhtemelen oracıkta kendimi öldürürdüm. Bu artık cidden bir intihar olurdu. Bir kez bu soruyla karşı karşıya kalmıştım ve abimin bunu seve seve bir koz olarak kullanacağını adım kadar iyi biliyordum. Öleceksem birlikte ölecektik, yaşayacaksam birlikte ona acı çektirerek yaşatacaktım. Ölümün sesi size yaklaştığında artık geri dönüşünüz olmazdı oysa. O ses kapınıza dayandı mı artık oradan ne kaçabilir ne de ölmeden kurtulabilirdiniz. Ölümün gerçek yüzü de bu olsa gerek. Ölüm insanı öldürmekle kalmaz ayrıca tekrardan acılarla yüzleşmesine yol açardı, birazda pişmanlık hissederdiniz. Ölüm içinde iki şeyi barındırırdı: Acılar ve pişmanlıklar. Hangisi ağır basarsa öyle çürürdünüz. Ölmüyordum çünkü henüz bu noktaya gelmemiştim, ne fazlasıyla pişman nede fazlasıyla acılı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KATİLİN GÜNLÜĞÜ
Tajemnica / ThrillerSevgi ve nefretin, acı ile karanlığın arasında kaybolan bir Katilin hikayesi. Bunca zamandır çektiği acıların intikamını almak için yaşayan bir kızın bu yolda her şeye rağmen pes etmeyip ayakta durmayı başaran ve neden katil olduğunu anlatan bir acı...