Bu sefer bölüm başına fotoğraf koymadım çünkü koyacak fotoğraf bulamadım. Bölüm ithafı @rbiaozcnqw kişisine.
Keyifli okumalar.
Yer ayaklarının altından kayıyormuş gibi hissederken bir yere tutunma ihtiyacı geri çevirebileceği bir şey değildi. Hemen yanında duran masaya tutunmak için elini kaldırması yeterliydi fakat bütün vücudu uyuşmuşçasına elini hareket dahi ettiremiyordu. İçindeki duyguları ise tarif edebilecek kelimeler ne sözlükte vardı ne de başka bir dilde vardı o an için. Gözlerinde olan ifadede bile ne olduğunu bilmiyordu. Bildiği tek şey renginin atmış olduğuydu. Bilinmezlikler arasındaki bildiği bir diğer şey de aklında sonradan var edinmiş olan beş harfli olan o kelimeydi. Korku. Boş sayfalardan oluşan sözlüğündeki tek kelimeydi belki de.
İki yıldı. Koca iki yıldı bu karşısındaki adamın hayatında olduğu zaman dilimi. Her ne kadar sadece iki yılını bu herifle aynı yerde geçirmek zorunda kalmış olsa da bu yaşına kadar etkisini sürdürmüştü onun kattığı duygular. Söylediği sözler, yaptığı hareketler hepsi birer birer zihninde yer edinirken bunları unutmak için ne kadar da çaba sarf ettiğini hatırladı. Gitmediği psikolog, yapmadığı meditasyon kalmamışken tam da onu unuttuğunu düşünüyordu ki bir anda karşısında var olmuştu. Üstelik deltanın yanında, onun kardeşi olarak duruyordu.
Yutkunmak her zamankinden daha zordu. Nefes almaya çalışmak ise sanki uzun zaman önce unuttuğu bir şeydi.
"Rue, iyi misin?" Koluna dokunan eli hissettiği an korkuyla geri çekildi. Dokunan kişinin delta olduğunu görmek bu sefer korkusunu azaltmaya yetmedi. Leo denen adam yıllarının katiliydi ve delta da o katilin abisiydi. "Ne oldu Rue? Yüzün bembeyaz oldu. Bir şey mi oldu?" Delta bu sefer ona temas etmiyor, ellerini 'dokunmuyorum' dercesine havada tutuyordu.
"Ben," Sesi titrediği için duraksama ihtiyacı hissetti. "Gitsem iyi olacak." Bir adım atmak üzereydi ki delta tekrar koluna tutundu. Ateşe değmişçesine hızla kolunu geri çektiğinde kendini ona bağırırken buldu. "Dokunma bana!" Gözlerinden akan yaşları ağzına gelen tuzlu tatla fark etti. Kendini hiç olmadığı kadar iğrenç hissetmesinin tek nedeni ondan iki yılını çalan tiksinç adamdı.
Delta şaşkın gözlerle ona bakarken tek kelime bile etmeden onu ve biricik kardeşini arkasında bırakıp önce mutfağı sonra da evi terk etti. Ne kızgınlıkta olması umurundaydı ne de üzerindeki ince kıyafetler. Tek isteği o adamdan olabildiğince uzaklaşmaktı.
Gözlerinden akan yaşlar görüş açısını bulanıklaştırırken konumunun nerede olduğunu bile bilmediği bu lanet yerin sağına sapan yolda koşarak ilerliyordu. Bu yolun nereye çıktığını, hatta bir yere çıkıp çıkmadığını bile bilmiyordu fakat bunlar umursadığı son şey bile değildi. Belki de yolun sonu ölüme çıkıyordu ve belki de ölmesi daha iyi olacaktı.
Bacaklarındaki güç çekilinceye kadar koşmaya devam etti. Durmak istemiyordu. Meşgul olmak, düşünceleri kafasından atmak istiyordu. Düşünebilecek bir beyne sahip olduğu için lanetler yağdırıyordu.
Daha fazla koşamayacağını anladığında kaldırımın kenarına oturup bacaklarını kendine çekti. Çıplak ayakları yara bere içindeydi. Koşarken gözyaşlarından dolayı gözünün önünü göremediği için defalarca düşmüş, bu düşüşlerden ötürü de dizlerinin kanamasına sebep olmuştu. Keşke kanayan tek yer hep dizlerim olsaydı, diye düşünmekten kendini alamadı.
Akan gözyaşlarını bileğinin iç kısmına sildiğinde bir diğeri hiç duraksamadan akıyor, sinirlenmesine neden oluyordu. Göğsünün ortasında sanki bir öküz varmışçasına varlığını koruyan ağrı nefes almasını zorlaştırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Madonna Lily
FantasyDaha fazla bu sessizliğe dayanamayıp deltanın yanına doğru yüzdüğünde aralarındaki mesafeyi en aza indirip tam karşısında durdu. Ayaklarını gölün zeminine bastırdığında aralarındaki boy farkı yüzünden başını yukarı kaldırdı. Delta ise ona yukarıdan...