"知られざる愛の出現の瞬間"
Ertesi gün;
Sabah erkenden kalkıp, jungkookun kaldığı odaya girdim. Biliyorum, yaptığım çok yanlıştı ama içimden bir ses son son onu izlemek istiyordu.
Yatığı yere eğilip, yüzünü izlemeye başladım. Hafif aralık ağzı, gözlerinin önüne dökülmüş siyah saçları, yanağının altına koyduğu eli, kirpik dipleri ile mükkemeldi.
İşaret parmağımı burun kemerinden ucuna kadar sürttüm. Çok tatlıydı. Dudaklarımda küçük bir sırıtış oluştu.
Yanına gelmeden önce zihnimle cebelleşmiş olsamda şu an buradaydım.
Bir elimi çenemin altına koyup yüzünü daha detaylı incelemeye başladım.
Eve dönebileceğimizi hissediyordum ve bu beni derinden yaralıyordu.
Dışarıya sesiz bir derin nefes verdim.
Tüm vücuduma yayılan huzursuzluk hissi ile sertçe yutkundum.
Gözlerini görmek istiyordum.
Her ne kadar etrafa ifadesiz baksada gözlerinde koca bir galaksi vardı. Karşısındaki canlıyı mahvedecek güzellikteydi.
Uzun süredir yanında olduğum için artık kalkmam gerektiğini anladım. Her ne kadar istemesem de doğrulmak zorundaydım.
Odadan çıkmadan önce arkamı dönüp son görüşüm olan, uyurken ki haline baktım. Gözlerim kısıldı. Ellerimi sıkıp içeri adımladım.
...
İşte gitme zamanıydı, herkes buradaydı.
Jungkookun tanıdığı iyi bir büyücü sayesinde evimize geri dönebilecektik.
( rox; düşünmeden yazdığım için şaçma olabilir sorryyy)
Tarih kitaplarında her ne kadar büyülerden bahsedilmesede buna şaşıracak havamda değildim. Zaten başlı başına yaşadığımız şeyler akla sığmaz şeylerdi.
Mekanı her ne kadar görkemli, gotik beklesek de normal, herkesde bulunan yapılardan biriydi. Jungkookun evinin aksine samandan değil ahşaptan yapılmıştı. Sanırsam soylu kesimdendi.
Bize bir şeyler söyleyen büyücüde değildi gözlerim, gözlerim, jungkookun üzerindeydi.
Başından beri gözlerimiz hiç ayrılmamıştı.
Son zamanlarda bana çok tuhaf bakıyordu, gözü daha çok üzerimdeydi.
Gözlerinde anlamdıramadığım bir huzursuzluk vardı. Sanki 'gitme!' diye bağrıyordu. Gözlerinde hiç görmediğim çaresizlik vardı. Gözleri nemli gibiydi.
Gitmeden önce ona sarılsam ne tepki verirdi?
Peki ya hiç gitmesem, onunla kalsam ne tepki verirdi?
Ya ben gözlerini yanlış anlamdırıyorsam?
Gitmemek istiyordum fakat korkularım anlamdıramadığım hislerimin önüne geçiyordu.
Burada kalıp pişman olursam ne olurdu?
Duygularım aslında bir hiç ise sadece psikolojimin bir oyunuysa?
O zaman fena sıçradım.
Başından beri kurtulmak için can attığım jungkooka karşı bir şeyler hissedecek değildim ya?
Acaba o ne düşünüyordu?
Benden kurtulduğu için seviniyor muydu?
Seviniyorsa eğer neden böyle bakıyordu.
Yanına doğru ilerledim. Gözleri benimkilerle hiç ayrılmadı.
"jungkook..." dedim. Bakışları yumuşacık ve tatlıydı.
"... gitmemizi istiyor musun? Eğer istemiyorsan... Yani... Ben... Ben seninle kalırım dedim." bunları söylerken gözlerim onun gözleri hariç her yere değimişti.
Uzun bir süre sesi çıkmamıştı.
"hayır." dedi.
Bakışlarım gözlerine çıktı. Kalbimde bir kırılma sesi duydum.
Kaşları çattıktı.
"aksine gittiğin için mutluyum."
Gözlerim nemlenmeye başladı.
Gitmemi istiyorsun ama çattılı kaşlarına rağmen neredeyse gözükmeyen gözlerin 'kal' diye ağlıyor?
Kendimi bok gibi hissediyordum.
Gözlerimdeki kırıkları görmüş gibi gözleri kısıldı.
Omzuna vurup 'Neden? Neden? Neden bu kadar kırıcı bir şekilde bunu demek zorundaydın?' demek istedim fakat sadece istemekle kaldım.
Başımı yere eğip "anladım..." dedim. Yüzüne hiç bakmadan arkadaşlarımın yanına ilerledim. Tam bir eziktim, aptal bir ezik...
İçimden bu halime kahkahlarla güldüm. Gözlerimden yaş akmaması için kendimi çok zor tutuyordum.
Kalbim binlerce parçaya ayrılıyordu sanki.
Neden yanına gidip böyle bir soru sordum ki? Tam bir aptaldım. Kafama vura vura, çığlık atarak ağlamak istiyordum.
Hiç bir şey duymuyordum. Sanki her şey durmuştu. Başım hala eğik, bir yanım eve dönmek için can atıyor diğer bir yanım döneceğim için kan ağlıyordu.
Boğazımda acı bir düğüm oluştu. O düğümü söküp atmak istiyordum fakat olmuyordu.
Ayaklarım titrememek için elinden geleni yapıyor, tırnaklarım avuç içimin içine doğru yol izliyordu.
Neden bu kadar kırılmıştım ki?
Kimeydi bu kızgınlığım, ona mı yoksa kendime mi?
Omzuma konan el ile bakışlarım jimine doğru çıktı. Gözleri, gözlerimdeki yaşları görünce anlamdırmaya çalışan bir hal almıştı.
"taehyung hazır ol evimize dönüyoruz."
Eve dönüyorum. Hayır evden uzaklaşıyorum. Evimi öldürüyorum.
Son kez gözlerimi jungkookla birleştirdim. Son kez; gözlerindeki pişmanlığı, çaresizliği, korkuyu, nemliliği gördüm.
Sonra gördüğüm tek şey, onun yerine geçmiş olan bir idolun posteriydi.
Ahhhhh beeeeee nolacakkkkk şimdiiii napaxammmm
Ahahahahahahah
Sırf moda girmek için üzücü şarkılar dinledim.
Jungkook neden taeye öyle diyon occc
Nedeni; taehyungun kendi döneminde hayatına devam etmesini uygun bulmasıydı ayrıca o da tae gibi karışık duyguların içindeydi, doğru olanın gitmesi olduğunu düşünüyordu.
Zaten gözlerinden anlaşılıyor...
Painter of the nigth tae
Nakyuma dönüştü mdömdöslsmslskalldms
FİC BİTMEDİ DEVAM EDECEKKKKK
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cursed Shop ¦ taekook
FanficKapısının önünde bulduğu kutuyu içeri alan taehyung'un başı içinden çıkacak olan lanetli oğlanla dertteydi. Başlangıç:08.04.2024