Pilot bölüm.
Taehyung'un ağzından.
Siyah şaçlar, siyah gözler, beyaz ten, ince üst dudak, keskin çene hattı, kaslı kollar, kemikli eller, baklavalı karın, uzun boy... Çok tanıdık.
Çok tanıdık...
Elerimle önümdeki bedeni gözlerim kapalı bir şekilde itmeye çalışıyordum. "tanrım! Tanrım lütfen! Lütfen!" hala bedeninden kurtulmaya çalışırken "hala tanrının yardımına inanan mı varmış..." dedi. Daha yüksek sesle "lütfen, lütfen beni bırak!" diye çığlıklar atmaya başladım. "şu an çok komik duruyorsun." dedi.
Tanrım... Önümde tam bir felaket duruyordu. Kaslı, sol kolu dövmeli, siyah şaçı ve gözleri, bembeyaz teni, nedenini bilmediğim bir şekilde ıpıslak olmuş bedeni (büyük ihtimalle yağmurdan) dilimi yutacağım türdendi...
Testereye doğru eğildiği sırada ellerimi çözdüm ve öne doğru attıldım. Fakat ayaklarımı çözmeyi unuttuğum için sonuç yere kapaklanmam ile sonuçlandı. Bana döneceği sırada az olan mesafeyi sürünerek kapatıp dudaklarına yapıştım. Ben gözlerimi sıkıca kaptmış onu öperken, o kocaman açttığı gözleri ile bana bakıyordu. Elimi yavaşça kaldırıp kalemi boynuna soktum.
"ne acınası ama..." yalandan dudaklarını büzüp üzüntülü bir ifade takındı. Dibime kadar yaklaştığında boynumdan akan kanı iki parmağıyla, boynumda gezintiye çıkarak parmaklarına bulaştırdı. "kan... Ne güzel bir şey böyle..."
"sanırım virüs kaptı." deyip bana döndü ardından ona doğru döndü. "artık tek bilgi kaynağımız sensin. Bize bilgi aktar." kaşlarını çattı. "ne gibi?"
"mesela... İlk adını bilsek daha iyi olur?"
"jungkook."
Jungkook...
"kaç yaşındasın, jungkook?"
"on sekiz."
"hayatın oyunu bu hergün bir can alıp yenisini veriyor." başımı aşağı yukarı salladım.
"ve aldığı canların bizde oluşturduğu yaralar asla kapanmıyor, iz bırakıyor. Ve ben izden nefret ederim." dedim.
"ben severim, o iz sürekli onu bana hatırlatıp, unutmamamı sağlayacaksa o izin asla kapanmamasına razıyım."
"birbirini deli gibi seven iki insanın öldükten sonra tekrar buluşacağına inanır mısın?" dedim.
Kaşlarını çattıp düşünürmüş gibi yaptı.
"bilmem, belki hayır." dedi.
"bende inanmam." dedim.
"jungkook..." dedim. Bakışları yumuşacık ve tatlıydı.
"... gitmemizi istiyor musun? Eğer istemiyorsan... Yani... Ben... Ben seninle kalırım dedim." bunları söylerken gözlerim onun gözleri hariç her yere değimişti.
Uzun bir süre sesi çıkmamıştı.
"hayır." dedi.
Bakışlarım gözlerine çıktı. Kalbimde bir kırılma sesi duydum.
Kaşları çattıktı.
"aksine gittiğin için mutluyum."
Jungkook...
Neydik biz?
Sevgili? Arkadaş? Dost?
Öylesine insanlar?
![](https://img.wattpad.com/cover/366668368-288-k639114.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cursed Shop ¦ taekook
FanfictionKapısının önünde bulduğu kutuyu içeri alan taehyung'un başı içinden çıkacak olan lanetli oğlanla dertteydi. Başlangıç:08.04.2024