Hayatın yalanları diye bir şey vardır.
Yüzüne sertçe bir tokat misali vurup kaçar.
Yanında mutluluğu, huzuru, sevinci... alıp götürür.
Arkasından baka kalırsın.
Bazıları hayatın peşinden koşar bazılarıda çoktan pes etmişlerdir bile.
Peşinden koşanlara, arada sırada hayat yanında götürdüklerini versede, kısa süre sonra yüzüne siktir boktan şeyleri vurup neşesini alıp kaçıyor.
Haliyle insanın içini umutsuzluk kaplıyor, acı kaplıyor, korku, endişe, pişmanlık... kaplıyor.
Hayat hangi tarafı seçersen seç her türlü yüzüne 'acı gerçekler' tokatını vuruyor.
Bu hep bir döngü misali dönüp duruyor.
Bazı insanların şansı oluyor ki onu her haliyle seven, neşe saçan, onu koruyan, gözleriyle yolunu aydınlatan bir insan çıka geliyor.
Onu kendine alıştırıyor, sevgisini içtenlikle veriyor...
Ama sonra çekip gidiyor.
Çekip gitmesi farklı acı şekillerde olsada sonuç her türlü acı ile sonuçlanıyor.
Depresip hayatından onun sayesinde çıkan insan, onun hayatından çıkması ile tekrar depresip hayatına dönüyor.
Bu süreç zarfında eğer hala bir şansı varsa onu asla bırakmayacak birini bulur - ki bu imkansızdır - ya öncekinin aynısı ya da hiç bir zaman bulamaz.
Ben bu üçü arasından hangisinde konuktum bilmiyorum ama bunu zamanla öğreneceğimi biliyorum.
Liseli bir gence göre fazla kaygılı, depresif, korkak bir kişiydim fakat bunları sadece içimde tutardım, dışarıya bu yönlerimden daha çok neşe, enerji, mutluluk saçıyordum.
(rox; aynı ben.)
Geleceğe dair tonlarca plan kurardım.
Herşeyim önden hazır edip başarıya adım atmak isterdim.
Arkadaş ortamımda oldukça neşeliyken, evde daha pasif ve üzgündüm.
Hepsi babamdan kaynaklıydı. Anneme ve bana şiddet uygular ve akşama kadar evde oturur, aile için bir katkıda bulunmadı.
Babam zamanla değişmişti.
Eskiden çok iyi bir insandı fakat artık ne olduğunu dahi anlayamıyordum.
Yine bir okul çıkışı eve gidiyordum, olacaklardan bir haberdim. Ekstra bir şey olmayacak her zaman olanlar olacaktı.
Bugün bunları kaldırabileceğimi pek zannetmiyordum çünkü fazlasıyla üzgündüm. Zaten her şeyin üst üste gelmesi ve benim içe kapanıklığım yüzünden hayat daha berbat bir hal alıyordu.
İntihar etmek için yer arıyordum fakat benim için uğraşan annem aklıma geldiği için yerimde duruyordum.
Derin bir nefes aldım. Alışkın olduğum şeyler başlıyordu. Elimi yavaşca kapı kulpuna koyup açtım. Babamın açtığı dizideki sesler kulağıma ilişti. Bıkkınlıkla göz devirip gözüne gözükmeden odama ilerledim.
"TAEHYUNG!" gür ve güçlü sesiyle yerimden zıpladım. Tam kapatmak üzere olduğum kapıyı sonuna kadar açıp yanına gittim.
"efendim, baba?"
"bana bir su getir, bir de bir şeyler hazırla. Çok yorgunum." son dediğine gözlerimi devirmek istedim.
Başını bana doğru çevirdi. Kaşlarını semsert çatmıştı. Elini kaldırıp "ne duruyorsun hala? Annen gibi mi olacaksın sende?" kaşlarımı çattım. Normalde böyle bir tepki vermez istediğini yapardım fakat dediğim gibi son günlerde canım çok sıkkındı. "annemin nesi varmış?" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cursed Shop ¦ taekook
FanfictionKapısının önünde bulduğu kutuyu içeri alan taehyung'un başı içinden çıkacak olan lanetli oğlanla dertteydi. Başlangıç:08.04.2024