Oy vermeyi unutmayın iyi okumalar 💖 😽🎀🎀🎀
Durduğum yerde ablamın mezarına bakıyordum. Hâlâ şoktaydım. Hastaneye gittiğimizden beri ağlıyordum. Öldüğünün birinci haftasıydı ve defnetmişlerdi. Gözlerimde yaş kalmamıştı. Vural beni buraya bırakmış, sonrasında yalnız bırakmıştı beni. Elimdeki gülü ablamın mezarına bırakırken yere çöktüm. Dizlerimin bağı çözülmüştü. Yine bir kayıp, yine bir ben.
Yine kaybetmiş olan ben.
Mezar başlığına tutunmuş ağlıyordum. Elimdeki bana aldığı hediyeye bakarken bile gözlerim doluyordu. Yanında olan son eşyaları bana vermişlerdi. Ve bana aldığı hediye ise en sevdiğim ve param yetmediği için alamadığım pırlanta bir kolyeydi. Ağlıyordum, durduramıyordum kendimi.
"Hani beni çok seviyordun abla? Neden gittin? Hani beni hiç bırakmayacaktın?" Hıçkırdım ve yağmur çiselemeye başladı. Toprağı avucuma alıp geri bırakıyordum. Hâlâ inanamıyordum. Ablam ölmüştü, buna inanmak istemiyordum.
"Gider mi insan çok seviyorken? Söyle abla gider mi insan çok seviyorken! Ben yine tek kaldım. Hani gidecektik yurt dışına? Hani bizim için otel tutmuştun! Her şey tastamam ama sen yoksun bir tek!" Mideme bulantı hissiyati yayıldığında omzumda bir el hissettim. Arkamı döndüğümde ise bunun Ahmet olduğunu gördüm. Ne zamandan beri buradaydı? Ve neden buradaydı?
"Güzelim, harap ediyorsun kendini." O beni kendine çekerken ona sarıldım. Yüzümü göğsüne gömdüm ve ağladım. "O da giti Ahmet. O da gitti. Ben tek kaldım." Ağlarken saçımı okşamaya başladı.
"Ne demek tek kaldın? Biz varız." Diyen Dilek'in sesine döndüm. Berke, Okan... Hepsi buradaydı ama... Gökçe yoktu.
Yutkunduğumda onun da kayıp olduğunu hatırladım. Herkes tek tek gidiyordu. Sıra kimdeydi?
Hepsi yanıma gelip birden bana sarılınca ortadaydım. Hepsi bana sarılıyordu. Ve varlıklarını belli ediyorlardı. Onlara bende sarıldığımda Okan "Yer Elması, ağlama be. Seni ağlarken görmek güzel değil."
"Okan haklı. Yine benimle uğraş, yine benimle dalga geç Doğa. Ama ağlama. Lütfen ağlama." Berke'ye baktığımda ona gözyaşlarımla baktım. Beni kendine çekip sarılınca bende ona sarıldım.
"Ablam... Onun gitmesine dayanamıyorum. Bu ilk kaybedişim değil ama o toptan gidiyor Berke. Bir daha asla onu göremeyeceğim." Berke çenesini kafama yasladı. Ondan kısa olduğum için bu kolay oluyordu.
"Dayanmak zorundasın. Eğer her kaybedişinde böyle olursan seninle işimiz zor kızım." Dedi saçlarımı okşarken. Ondan ayrıldığımda ise Dilek bana sarıldı. Bende ona sarıldım. O da kafama küçük bir öpücük kondurduğunda, "Küçük kızımızsın sen bizim. Seni kimseye vermeyeceğiz Doğa." Dedi. Onaylayarak kafamı salladığımda ise sırada Okan vardı. Ona da sarılırken bir şey fark etmiştim. Vural buradaydı, gitmemişti. Arabanın dışında beni izliyordu. Demek ki bırakıp gidememişti beni.
Buraya ilerlemeye başladığında sanki onu görmemiş gibi yaptım ve Okandan ayrıldım. Ablamın mezarına tekrar gittim ve mezar taşına bir öpücük kondurdum. "Seni unutmayacağız abla. Söz veriyorum. Sen ölsen bile seni yalnız zaman bırakmayacağım. Sen ne kadar beni bırakıp gitsen de ben seni bırakmayacağım." Dedim gözlerimden yaşlar akmaya başlayınca. Bizim çocuklar beni sessizce izlerken Vural geldi. Bizimkiler onun dış görünüşünden rahatsız olmuştu sanırım. Gizemli ve korkutucu görünüyordu şuan. Üzerinde siyah takım elbise ve maskesi onu gizli kılan şeydi. Elinde ise yağmurdan dolayı şemsiye vardı. Beni de şemsiyenin altına alınca diğer eli ile omzumu sıvazladı.