Çıkış kapısını gördüğümde yavaşladım. Kapıda ki görevli dışarıya çıkıp perişan halimi görünce tereddütle bana bakmaya başladı.
Nefes nefese kaldığım için ona derdimi ellerimle anlatmaya çalışıyordum. Kapıyı açmasını anlatmama rağmen milim kımıldamamıştı yerinden yalvaracaktım nerdeyse bana bakmaya devam edip belinde ki telsizi alıp bir şeyler söylerken ben daha yüksek sesle ağlamaya başlamıştım. Kendimi tımarhanede hissediyordum, hiç alakam olmayan bir belaya düşmüştüm. Üstelik olaylar gittikçe daha garip hal alırken burada kalıp onların iç meselelerinin hırsını benden çıkarmalarına müsaade etmeyecektim.
Kapıda ki görevli bana su ikram ederken suyu elinden kapıp "kapıyı hemen aç yoksa polisi arayıp zorla burada tutulduğumu söyleyeceğim" diye bağırdım.
Yanıma yanaşan hızlı araba tam ayaklarımın önünde frene bastı milim kımıldamadım. Eğer bu kabustan kaza ile kurtulacaksam ona da razıydım. Şahin'in arabanın direksiyonu sıkarak bakışına aynı öfke ile karşılık verdim.
Güvenliğe dönüp "şu kapıyı aç hemen" dedim.
Güvenlik bana ve arabaya şaşkınca bakıp panele yaklaşıp kapıyı açtı. Ben hafifçe açılan kapının kenarından özgürlüğüme koşarken arkamdan kornaya basan arabayı umursamadım bile hızla yokuş aşağı koşarken asla durmayacağımı biliyordum.
Hala arkamda beni takip ettiğini biliyordum, nefesim sıkışmış dalağım şişmişti. Gördüğüm otobüs durağına çöküverdiğimde başımı önüme eğip nefes alıp vermeye çalışıyordum. Şahin arabasıyla durağın önünde yine ani fren yapıp camı açtı "arabaya bin" diye bağırdı.
Başımı kaldırmadan tısladım "defol git pislik"
Birkaç saniye sonra kapı açılma ve kapanma sesi gelince korkuyla gözlerimi kapattım. Başım hala önümde nefesimin düzelmesini bekliyordum. Uzun süre koşmadığım için hemen yorulduğum için kendimden nefret ediyordum.
Yanıma gelip oturduğunu fark edince bile orada kendime sarılmaya ve hızla nefes alıp vermeye devam ettim.
"Seninle alakası olmayan olaylara şahit oldun, kaçmakta haklısın bende yıllar önce o evden sesin gibi arkama bakmadan kaçtım ama geri dönmek zorunda kaldım. Senin öyle bir mecburiyetin yok kaçabilirsin, ama nereye ve nasıl bu konuda sana yardım etmek isterim" elini cüzdanına atınca ayağa fırlayıp tükürür gibi sakın!, o pis paranızı istemiyorum sadece "boş ol de ve beni unut tamam mı? Sende kilometrelerce uzağa gideceğim "
Ayağa kalkmış öylece durup ona yukardan bakarken o duraktaki kırık bankta nasılda yabancı duruyordu. Üzerinde üstüne tam oturan enfes bir takım elbise yakışıklı ve asil yüzüyle buraya ait değilim diye bağırıyordu. Ayaklarını öne uzatmış bileklerini üst üste çapraz koymuştu kollarını önünde kavuşturmuş öylece bana bakıyordu.
Arkamı dönüp etrafa bakmaya başladım. Duraktan tek bir araç bile geçmiyordu ıssız yola iç çekerek bakmaya devam ettim. O ise arkamda sessizce durmaya devam ediyordu. Varlığından nefret ediyordum. Telefonu çalmaya başlayınca sesini duydum " merak etme benimle birlikte evet, hayır tamam merak etmeyin. Tamam, bize emanet anladım."
Dönüp yüzünü bile görmek istemiyordum. İnatla orada ayakta durup beklemeye devam ederken "nereye gitmeyi düşünüyorsun "
Dimdik karşıya bakmaya devam ederek "Terminale gideceğim, otobüs saatine kadar orda beklerim"
"Başka gideceğin bir yer yok mu?"
" Sana ne eğer Miray'ın teklifini kabul etmeseydim şimdi mezuniyet balosunda olacaktım. Âmâ maalesef hayatımı bir saat içinde mahvettim." Tekrar ağlamak istemiyordum ama gözümden kaçan bir damla yaş yanağımdan süzüldü.
Elleri cebinde gergin omuzlarıyla tam hizama gelmiş karşıya bakıyordu konuşmaya devam etti. "Saat daha 10 gece bitmedi istersen seni oraya bırakabilirim"
"Ah süper fikir üzerimde ki tişörtte kocaman kahve lekesi ile oldukça sükse yaparım sağ ol kalsın eğlenecek havada değilim. Sen yanımdan gidersen eğlenebilirim yalnızca hadi git benimle daha fazla kendini meşgul etme" Bana doğru dönüp
"Bak sen istesen de istemesen de ikimizde karışık bir durum içindeyiz ve bu karışık durum benim zaten yolunda gitmeyen hayatımı mahvetti şimdi sakin bir yere gidip medeni bir şekilde konuşursak belki anlaşabiliriz."
Derin bir nefes alıp " Lütfen sakin bir yere gidip bir kahve içelim ve konuşalım, seni kırdığım için özür diliyorum bırak telafi edeyim. Derken şaşkınca yüzüne baktım.
Ciddiydi, lütfen dediği için şaşkındım düşünmeye başladığım için korkmaya başladım. Hemen ikna olmaya başlamaktan dolayı ürkmüştüm. Kafamın karıştığını fark etmiş gibi gülümsedi. Bana doğru iyice dönüp gözlerini bana dikip elini uzattı.
"Her şeye yeni başlayalım benim adım Şahin benimle kahve içer misin?"
Kendinden emin tavrına sinir olduğum için ""ben kahvemi içtim sağal beni rahat bırak yeter üstelik bir daha görüşmeyeceğimiz için tanışmamıza da gerek yok"
Tekrar gözleri ciddileşti "Hadi lütfen beni kırma hadi bir kahve ve birkaç saat sohbet söz veriyorum seni terminale ellerimle bırakacağım ve boşayacağım. Âmâ önce bir kahve " elleriyle beni arabaya yönlendiriyordu. Sessiz bir ikna oluşla arabaya doğru yürüdüm kapımı açınca hemen oturup kemerimi bağladım. Bağlarken üzerimde ki lekeyi görünce sıkıntıyla "bu lekeyle seninle kahve içmeye gelirsem imajın ciddi olarak sarsılır "dedim.
Gülümserken kemerini bağlıyordu. "Merak etme benim imajım bu camia da yeterince kötü bir kahve lekesi beni etkilemez " arabayı hızla sürerken oldukça hareketli caddelerden geçmeye başladık. Bir mağazanın önünden geçerken arabayı duradurup
"Hadi sana bir tişört alalım ve sende şu gerginlikten kurtul deyip" arabadan indi ağzımı açıp tekrar kapattım. Hızla girdiği mağazada ona yetişebilmek için koşturuyordum. Yetişince koluna dokunup onu durdurdum. Kolunun sıcaklığıyla içim titreyince hemen elimi çektiğimde önce elime sonra gözlerime bakıp "ne oldu ?"dedi
"ben bu mağazadan tişört alamam, burada ki tişört fiyatı ile kendime bir gar dolap düzerim ben hadi başka bir yere gidelim lütfen"
"Buradan alacağız benim sana nikâh hediyem olur hem" elinde ki tişörtü üstüme tutarken hırsla elinden çekip tezgâha atıp yürümeye başladım. Kolumdan sıkıca yakalayıp "sakın bir daha bana öyle davranma ben aramızı düzeltmeye çalışıyorum. Sen ise sürekli kavga halindesin"
Etrafa bakıyordu konuşmalarımıza şahit olan şaşkın zengin insanlar görünce kendimden utanmıştım. İstemeden de olsa başımı eğip sessizce "özür dilerim ama sende sürekli o konuyu açma artık, birkaç saat sonra o iş bitecek ve ikimizde birbirimizi unutacağız" attığım tişörtü alıp fiyatına bakınca yutkunmak zorunda kaldım. Gerçekten pahalıydı. Eğer gündüz sattığım kitapları tekrar almasaydım, yemek yemeseydim bile bu tişörtü alamazdım diye düşünüp gülümsedim. Yaşadıklarım komik bir rüya olabilirdi.
"Hadi bunu alalım tanışma hediyem olsun sana rengi gözlerine ve saçlarına çok yakıştı" cevap veremedim kızarıp bozardım ama sustum. Tişörtün ödemesini yaparken ben kenarda kolumda ki çantayla tişörtümde ki lekeyi kapatmak için karnıma bastırarak duruyordum. Ödedikten sonra bana uzatıp "Şimdi giyinebilirsin" dedi.
Sessizce deneme kabinlerine gidip tişörtü değiştirdim. Kirli olan tişörtü katlayıp çantama koydum ve kabinden çıktım. Yanına gittiğimde dışarıda beni bekliyordu. Beni dikkatle süzüp sessizce yürüyüp geçip gitti. Peşinden yürüyüp arabasına binip kemerimi taktım.
Arabayı sürerken yan gözlerle elinin hareketlerini izliyordum esmer kaslı kollar güçlü ve güzel elleri vardı. Parmağına taktığı siyah taş şövalye yüzüğü gözlerinin rengi gibi yolda ki ışıklar arabaya vurdukça parlıyordu.
Birkaç dakika sonra beraber girdiğimiz cafe de herkes onu saygıyla selamlarken o etraftaki ilginin farkında değil gibi mağrurca yürüyordu. Bir kaç adım gerisinde hala çantama sıkıca yapışmış ürkekçe ilerliyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/40946568-288-k306481.jpg)