Makinenin tiz sesleri kulağımda yankılanırken, tuttuğum elinin kıpırdandığını hissettim. Emin değildim ama içimde bir şey kıpırdadığına emindim. Kalp atışlarının hızlandırıcı ritimlerin artmasından anlarken olabildiğince yüksek çıkardığımı düşündüğüm sesimle bağırdım. "Doktor!" Kalbimin en az onunki kadar attığını hissettiğimde içeri giren kalabalıktan kulaklarım uğulduyordu. Biri benim kolumu tuttuğunda götürmek için hamle yaptı. "Gidemem." dedim ağlayarak. Çünkü şu ana işaret parmağımı, sarıyordu elleri.
"Hocam yaşamsal belirti. Karısının parmağını tutuyor." diye bağırdı kolumu bırakan kız. Yaşamsal belirti. "Burda olmamalısınız. Çıkın müdahale edelim lütfen." dedi yanımdaki doktor başımı iki yana salladım. Elimi çekmek istemiyordum. Sanki o geceki gibi kayıp gidecekti. "Bakın, elini daha çok tutmak istiyorsanız izin verin." Nasıl girdiğini anlamadığım Yağız, kollarını bana sararak oradan çıkardı. Kalbim boş kalan elimin sancısıyla kasıldığında Yağızı ittim. "Elimi tutuyordu!" diye bağırdım. "Neden ayırdın ellerimizi!" Bir kez daha vurduğumda tepkisizce sarsılıyordu sadece. "Ya onu bıraktığımı düşünürse!" Bunun düşüncesiyle Kalbim biraz daha kasıldı. "Ya bırakırsa!" Yeniden vuracağım ellerimi bileklerimden tuttu. "Öpücüğünün devamı için uyanacak." dedi fısıltıya benzer sesiyle. Daha çok ağlamaktan kısılmış gibi. Gözlerimi kırpıştırarak yüzüne baktım. "Senden nefret ediyorum ama o senden hoşlanıyor." dedi öfkesi bastırılmış gibiydi. "Belki daha ötesi." Bakışları cama döndü. "Seni bir kez daha öpebilmek için uyanacak."
Yere çöküp, birkaç dakikanın daha geçmesini bekledim. Yağız da karşımdaki duvarın dibindeydi. Çağan onun için fazla önemli olmalıydı. Sert ve soğuk görünüyordu. Çağanla beraberken de öyle görünüyordu. Ama şimdi küçük bir çocuk gibi ağlıyordu. "Yetimhanede tanıştık." dedi belli belirsiz sesiyle. "Ben ailem tarafından terkedilip orada büyüdüm." Nasıl tanıştıklarını anlamamıştım çünkü, çağan ailesine o kadar çok benziyordu ki öz olduğuna emindim. "Yeliz anneyle beraber haftasonları gelirlerdi. Oradaki tüm çocuklara hediyeler dağıtırlardı." Gözünden süzülen yaşı sildi. "Orada sorunlu bir çocuk vardı, Mert. Onu bir gün sadece kıskandığı için dövüyorken gördüm. Ve Çağanı onun elinden alıp Merti dövmüştüm." Güldü. Arkamdaki duvara bakıyordu, sanki oradan geçmişini izler gibiydi. "O günden sonra, Yeliz anne bana korumacı aile oldu. Uzun bir süre benimle daha çok ilgilendi ve sonra beni de evlatlık edindiler." Derin bir nefes aldı. "Böyle olmasaydı bile, Çağanı ilk gördüğümde de çok sevmiştim ve iyi anlaşıyorduk." Hissettiklerini anlayabilmek mümkün değildi. Ne kadar kıymetli olduğu belliydi ama böyle bir şey de düşünmemiştim. "Ona bir şey olursa, benden de geriye çok bir şey kalmaz." dediğinde yutkundum. "Yeliz annemin evladı olabilirim ama benim ailem Çağan." dedi. Yanan gözlerimi Yağızın üzerinde kalan yoğun bakımın camına çevirdim. Kapatmışlardı. "Benim için değilse bile onun için dönmelisin." diye fısıldadım.
Leya elinde kahve tepsisiyle beraber gelirken aynı zamanda doktorlardan biri odadan çıktığında hızla ayağa kalktım. Yağız da yüzünü sıvazlayarak benim gibi ayaklandığında umut dolu gözlerini doktora çevirdi. "Ne yalan söyliyim. Size kötü haber vereceğimi düşünüyordum." dediğinde elimi kalbimin üzerine götürdüm. "Ama o, daha öncekilere göre çok daha sıkı bir hasta. Uyanmayı, hayata biraz daha tutunmayı başardı." Yağız, kocaman gülümsemesiyle doktora sarıldı. "Biraz daha zamanımız var yani değil mi Hakan amca." Leya kolumu sarıp saçlarımı okşadı. Ağlamam durmuyordu. "Hala bir an önce nakil gerekiyor ama biraz daha bizimle oğlum." diyip yanımızdan ayrıldı.
Yağız eve gidip Yeliz hanımları sakinleştireceğini söyleyerek çıktı. Benden nefret etse de sanırım onu bırakıp gitmeyeceğimi anlamıştı. Leyayla kahvelerimizi içtiğimiz sırada Çağan normal odaya alınmıştı. Haber verildiğinde koridoru hızlı adımlarla geçip onun olduğu özel odaya girdim. Kapının sesini duyduğundan sanırım, gözleri aralandı. "Cennette miyim?" dedi güçsüz sesiyle. Gerçekten çok gevşek denilebilecek bir adamdı. Ama kötülüğünden değildi. Belki de hayatının kısa süreceğini bildiğinden ciddi yaşamıyordu. "Nasılsın?" dedim yanına ilerlerken. Elaları parlaklığını yitirmiş gibiydi ama yine de çok güzel bakıyordu. "Daha iyi olduğum anlar da oldu." dedi gülümsemeye çalışırken. "Ben özür dilerim." dedim çekinerek. Yağızın sözlerini kabullenmiştim. O gece onu öptüğüm için kalbini zorlamıştı. "Ne için?" dedi kaşları hafifçe çatılarak. "Seni öp-" Lafımı yarıda kesti. "Bana yaşadığımı hissettirdiğin için teşekkür ederim." dedi parmağını uzatıp yanına sarkan elime dokunarak. "Öyle ruhsuz bir beden gibi dururken öleceğime senin dudaklarında son nefesimi vermeyi tercih ederim Naz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Kahve
Teen FictionNaz, ünlü bir cafenin çok ünlü bir baristası. Ve müşterilerinden birine fena tutuldu.