Kapının açılıp hızla kapanma sesi geldiğinde elimdeki bardağı tezgaha koydum. Gerçekten normali yarım saat olan yolu on dakikada gelişine güldüm. Işığın burada açık olduğunu gördüğünden muhtemelen adım sesleri buraya geliyordu. Kapıda belirdiğinde tezgaha yaslanmış ona bakıyordum. Yüzündeki gülümseme beni çoktan alıp yatak odasına götürmüştü.
"Bekliyorum." dediğinde bana yaklaşıyordu. "Neyi?" dedim anlamayarak. Önümde bittiğinde ellerini belime sardı. Söylediği gibi fazlalıklardan kurtulmasam da üstümde de çok fazla şey yoktu. Dudaklarını crobun açık bıraktığı boynuma sürttüğünde omuzlarına tutundum. "Ne diyordun sen bana?" dediğinde direkt olarak cevap verdim. "Arsız?" Güldüğünü tenimde kıvrılan dudaklarından işittim. "Gerçekten işi bırakıp mı geldin?" dediğimde geri çekilip yüzüme baktı. "Yok, çıkarken geldi dosya neyseki." diyip dudaklarıma bir öpücük daha bıraktı.
"Yemekleri ısıtalım?" dedim gözlerimle ocağı işitirken. Belimden kavrayıp tezgaha oturttuğunda başını salladı. Tencereyi tezgaha koyup altını yaktığında, yandaki fırın makarnayı da mikrodalgaya aldı. Dolabı açıp tabakları çıkardığında tezgahtan inmek için hamle yapsamda elini bacağıma koydu. "Dinlen." Kaşlarımı çattım. "İşe bile gitmedim?" dediğimde başını salladı. "Farketmez, yemekleri yapmışsın zaten bırak masayı ben kurayım." dediğinde götünü yerim senin dememek için kendimi tuttum ve izlemeye devam ettim.
Mutfaktaki adaya her şeyi yerleştirdiğinde yemeklerden tabağa biraz biraz koyduktan sonra dolaptan su çıkarıp masaya bıraktı. Arkasına dönüp beni yeniden belimden sarıp tezgahtan indirdiğinde bebeğiymiş gibi hissettiğimden kıkırdadım. Gülüşümün üzerine dudaklarını bastırıp yüksek tabureye oturttu. Yanımdaki yerini aldığında yemeğini yemeye başladı. "Ulan Çağan!" dedi kendi kendine. "27 yıl durdun durdun turnayı gözünden vurdun!" diyip kendi yanağından makas aldığında kahkaha attım. "Turna benim, kendini neden seviyorsun?" dediğimde burnumu parmaklarının arasında kıstırdı. "Gözünden vuran da benim, kendimi tebrik edeceğim tabi!" dediğinde kaşlarımı havaya kaldırdım. "Sana yazan bendim yalnız?" dediğimde makarnayı da bitirip çatalını bıraktı. "Koşan da bendim ama." derken göz kırptı. Doğru ben sadece bir merhaba demiştim o evlenelim demişti. Hoş bende havada kapmıştım.
Yine hiçbir şey ellememe izin vermediğinden ben taburede oturuyor, o da bulaşıkları makineye diziyordu. Ellerini yıkamak için musluğu açtığında başlık bu tarafta dönük olduğundan su tüm üzerini ıslatmıştı. Kapayıp küfürler ederken ben arkasında gülüyordum. Beceriksiz? Çarpılacağım. Üzerindeki tişörtü çıkardığında gülüşüm yüzümde solarken o haka musluğa söylenmeye devam edip ıslanan üstünü kuruluyordu ki ben sırtındaki izlere, daha doğrusu benim bıraktığım izleri bakıp yutkunuyordum. Birkaç tanesi öyle derindi ki, tırnaklarımda derisi bile kalmış olabilirdi.
Bu, geceyi hatırlamama ve yüzümün en az fırın makarnanın üzeri gibi kızarmama neden olurken, Çağan bana dönmüştü. "Arsız çizikler." dedim şaşkınca. Dudağının bir kenarını yukarı kıvırmış, elindeki tişörtü yanıma bırakıp kollarını iki yanımda arkamdaki adaya yaslamıştı. Yüzlerimiz taburenin yüksekliğinden eşinden nefesini dudaklarıma üfledi. "Çok arsız." dedi fısıltıyla. "Acıyor mu?" dedim saçmalayarak. Dilini damağına vurdu. "Hayır." dediğinde ellerini bileklerime koyup omuzuna tutunmamı sağladı. "Dediğin gibi arsızlar." dediğinde dudağını dudağıma sürttü. "Yenisini isteyecek kadar arsızlar." Dudaklarına bir hamle yaptığım sırada çalan kapıyla geri çekilmek istedim ama izin vermedi. "Umurumda bile değil gelen." Tam beni kucağına almıştı ki tekrar çaldı kapı. "Hay sikeyim kapı gibi!"
Kucağından indirip kapıya yöneldiğinde durdurdum. "Ben bakayım ve sen üzerine bir tişört giy." dedim telaşla. Kim gelirse gelsin yerin dibine girerdim bunları görürse. Bakışlarımdan anlarken başını salladı. Kapının deliğinden baktığında Yağız görmüş olacak ki "Yağız." dedi ve odaya çıktı. Kapıyı açtığımda hışımla içeri girdi. Kaşlarım çatılırken o salona geçmişti çoktan. "Çağan yok mu?" dediğinde Çağan aşağı indi. "Noldu güzel kardeşim? Gece gece!" dediğinde Yağız ikimiz arasında bakışlarını gezdirdi.
"Bana arkadaşını bulabileceğim bir yer söyle." dedi bana dönüp. "Anlamadım?" dedim şaşırarak. Leyadan bahsettiğini anlıyordum da ne olduğunu anlamıyordum. "Bana arkadaşını nerede bulacağımı söyle ve gecene devam et." dediğinde Çağanı işaret etti. Öküz! "Arkadşaıma naptın?" dedim es geçip. "Ona ondan hoşlandığımı söyledim ve kaçıp gitti." dediğinde ikimiz de aynı anda "Ne?" dedik. Çağan, Yağızın kolunu tuttu. "Ne dedin ne dedin?" Yağız kolunu çekti. "Sen çat diye evleniyorsun da biz bir şey diyor muyuz kardeşin?" dediğinde Çağan gülüp keyifle kanepeye oturdu. "Naz, hemen arkadaşının yerini söyle de bu da evlensin." dediğinde göz devirdim. "Ben Leyayı, sana vermem." dedim Yağıza doğru. "Senden almayacağım zaten." dediğinde kararlılığına gülüp Leyayı aradım.
"Naz!" diye çığırarak açtı telefonu. "Naz, Yağız bana benden hoşlandığını söyledi. Ve ben naptım kaçtım. Ay ne yapıldığını bilmiyorum ki böyle zamanlarda? Koskoca başkomiserim, bir suçlu gibi kaçtım inanabiliyor musun?" diye ard arda konuştuğunda Yağız duymuş olacak ki genişçe gülümsedi. "Nerdesin?" dedim söylediklerini yanıtlamazken. "Her zamanki yerimde. Hey yorum yapmayacak mısın?" dediğinde kıkırdadım. "Yanına gelip saçlarını yolacağım." diyip kapadım telefonu. Yağız ciddi miyim diye suratıma bakarken telefonumdan ona parkın konumu attım. "Attığım konumda." dediğimde telefonunu işaret ettim. "Ya saçlarını yolacaksın diye kaçarsa?" dediğinde tekrar güldüm. "Onu uçurumdan atacağımı da bilse bekler."
Yağız evden çıktığında, Çağan istifini bozmadan oturduğu kanepeden elini uzatıp elimi tutarak beni kucağına çekti. Kanepenin dili olsa da konuşsa. Dudaklarına uzanmadan önce cropuma uzanıp çıkardım. Ardından onun tişörtüne de uzanıp çıkarmasını sağladım. "Eşit değiliz." dediğinde sütyenimden de kurtulup dudaklarıma tutundu. Arsız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Kahve
Roman pour AdolescentsNaz, ünlü bir cafenin çok ünlü bir baristası. Ve müşterilerinden birine fena tutuldu.